"Günaydın. Size güzel bir haberim var."

"Nedir hyung?"

Heeseung sorunca cevapladı.

"Taejun bey, uzun bir izine çıkacağını söyledi. Ofisi de bana emanet etti."

"Bu harika hyung!"

Niki'ye karşı gülümsedi Minho. Biranlık bana baktığında Soyeon ve Ryujin geldi merdivenlerden.

"Günaydın beyler."

"Günaydın Soyeon nuna."

Herkes burdayken Ryujin'in, Minho ve benim üstümde gidip gelen bakışlarını farkettim. Çok geçmeden konuştu.

"İkiniz bir araya gelseniz ortalığı yıkarsınız."

Bize bakarak konuştuğunda ilk sessizlik olmuştu. Sonrasında ben hala öylece dururken, diğerleri onaylamışlardı bile. Aklıma Minho'nun beni sevdiğini söylemesi geldi. Gülümseyerek Minho'ya döndüm ve ima ederek konuşmaya başladım.

"Öncelikle ben de seni seviyorum Minho. İkinci olarak, planı uygulamaya yarın başlıyoruz."

Arkamda ağzı açık 6 kişi bırakıp odama geçtim.

...

"Kolay gelsin Sung."

"Sağol, otursana."

Minho'ya oturması için işaret ettiğimde karşımdaki koltuğa oturdu. Ben de dikkatimi ona verdim. Hoş, Minho varken başka bir şeye odaklanamazdım. Saçları, gözleri, yüz hatları, kirpikleri bile o kadar tapılası ki. Cennetin varlığına inandırıyordu.

"İşlerle bu kadar yorma kafanı. Yoruluyorsun."

"Sorun değil, alışığım."

Dediğime karşılık sesli bir şekilde nefes verip kalktı. Gideceğini sanarken masanın sol tarafından yanıma geldi. Kalçasını masaya yasladığında, tam anlamıyla karşı karşıyaydık. Bana bakıyordu kafasını yan yatırıp. İçimde yanan ateşi dışarı vurmamak o kadar zordu ki.

"Bilerek yapıyorsun."

"Neyi?"

Diyerek sordu, yarım ağız sırıtırken.

"Bana ne kadar yakınsan, o kadar dengem bozuluyor. Ve bunun farkındasın."

Dememle beraber elleriyle sandalyenin iki yanına tutunup, hafif üstüme eğildi. Kalbimin ritmini bozmuştu. Her ne kadar kendimle savaş versem de, yanaklarım ele verdi kendini.

"Müteşekkir vicdanınıza dayanarak soruyorum bayım, elimi ayağıma dolaştırmaktan zevk alıyor musunuz?"

"Hm, evet zevk alıyorum."

Kahvenin en koyu tonundan olan saçları, parlak gözlerinin önüne düşüyordu.

"Hoşuna mı gidiyor?"

Dedim gözlerimi kısarak.

"Evet, hoşuma gidiyorsun."

Dudaklarıma bakarken söylemişti bunu. Birden gelip sanki beni utandırmaya yemin etmiş gibiydi.

"Bence biri gelmeden çekilmen lazım üstümden."

"Şimdilik öyle olsun bakalım."

Doğrulurken konuştu. Barut ve ateş gibiydik. Onun ateşinde tutuştuğumda herşeyi yapabilirmişim gibi.

"Seni sevdiğimi söyledim diye şımardın mı sen?"

Bilgisayar ekranına bakarken söylemiştim. Ama aynı zamanda tek kaşını kaldırdığını farketmiştim. Büyük ihtimal cümleyi küçümser söylememe şaşırmıştı.

"Şansını zorluyorsun."

"Zorluğu sevdiğimi ve korkusuz olduğumu biliyorsun."

Dedim bu sefer ateş yayan gözlerinin derinine bakarak.

-

"Hoşgeldin Jis."

"Hoşbuldum. Neler yaptın bakalım?"

Üstümdekileri değiştirip gelirken sordum Beomgyu'ya.

"Yeonjun ile sevgili olduk."

"Ciddi misin? Tebrikler, çok sevindim."

Gülümsedi.

"Tek bir yanlışı olup, seni üzerse bana söylüyorsun."

Sahte bir azarlama ile söyledim.

"Merak etme, üzmez beni."

Sonrasında bir şeyler atıştırırken dün gece aldığı sahne hakkında konuştu. Ben de işleri anlattım.

"Yarın başlıyoruz demek."

"Aynen öyle. Hatta..."

Biraz düşünüp devam ettim.

"...Hazır Yuna'nın numarası varken arayayım diyorum."

"Ne zaman? Burada mı?"

"Evet, şimdi. Ne kadar erken o kadar iyi."

Onaylayınca telefonumu çıkarıp kayıtlı numarayı tuşladım. Telefon bir kaç kere çalarken hoparlöre aldım. Telefon açıldığında ses duyuldu.

"Alo?"

"Selam Yuna. Tanıyabildin mi?"

"Hayır, çıkaramadım. Kimsiniz?"

Beomgyu ile göz gözeyken yanıtladım.

"Han Jisung."

-------------------------------------------------------------
farkettim ki bu bolume kadar asiri sıkıcıymis fic. bundan sonra severek okursunuz umarim!!🌟

Hurricane | MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin