FİNAL

149 15 34
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.




Final

Saat gece on iki. Şehrin sessizleşmeye başladığı vakitlerdi. İnsanlar usulca sokaklardan çekiliyor, sessizlik şehri ele geçiriyordu. Asfalt yollardaki hareketlilik azaldığından geçen birkaç aracın da gürültüsü oldukça yüksekti. Dısarıda aylaklık yapan birkaç gencin keyifli kahkahaları binaya zar zor ulaşıyordu. Örtülü perdelerin arasından içeri sızan sokak lambalarının loş ışığı ise odaya kasvetli bir enerji bahşederken elimi yukarı kaldırıp duvarda oluşan gölgeyi izledim. Gölgeler insanın görebildiği hayaletleriydi.

Bir iki ufak gülüşme sesi daha.

Biraz sonra ise tamamen sessiz.

Saatin yelkovanı ilerledikçe sessizleşiyordu şehir.

Yatakta uyanık bir şekilde uzanıyordum. Yorganı belime kadar örtmüş ve dizlerimi dikmiştim. Uyumaya çalışıyordum ama gözüme tek damla uyku girmiyordu. Sıkıntıyla nefes alırken parmaklarım karnımın üzerinde ritim tutturmuştu. Yorganı üzerimden atıp ayaklarımı yataktan sarkıttım. Operasyon bu geceydi. Her şeyin biteceği geceydi. Bu geceden sonra eğer her şey yolunda giderse artık polis kimliğine sahip olmayacaktık. Tüm bu şeyleri ardımızda bırakıp Barış'ın hayalini kurduğu o sahil kasabasına yerleşecek ve huzuru kovalayacaktık.

Barış... gökyüzü gözlere sahip olan adam. Beni güneşinde ısıtan, başak tarlalarında koşturan sevgili eşim.

Her şeyi tek başına halledebilecegini düşünüyordu. Hatta bunun için benden hayatının en önemli ayrıntılarını dahi saklamıştı. Açığa alındığını, teslim olmuş birini vurduğu bana hiç söylememişti. Başımıza gelen onca şey bunlar yüzünden yaşanırken bana hiçbir şey anlatmaması kendimi değersiz hissettiriyordu.

Acaba sorsam söyler miydi?

Yaşananlara rağmen anlatmadıysa ben sorsam ne değişecekti ki?

Silkindim. Barış yatsı namazını kılıyordu. Ne zaman gideceğini bilmiyordum. Muhtemelen benim uyumamı bekleyecekti. Sonra gizlice evden çıkacak ve beni ardında bırakacaktı. Ya uyandığımda o hala gelmemiş olursa? Ya hiçbir zaman gelmezse? Bunu hiç düşünmüyordu. Beni ardında bırakırken aklında hiç bunlar olmayacaktı.

Zamanında bana bu görev için çok tehlikeli demişti.

Benim ölümüm senin ölümünden her zaman daha iyidir Azra.

Değildi. Hiçbir zaman da olmayacaktı.

Kalbimin sıkıştığını hissettiğim an yüzümü buruşturdum. Avcumu göğsüme bastırırken acı şiddetlendi. Öyle ki bir an bunun bir kalp krizi olduğunu sandım. Dudaklarımı birbirine bastırıp ayağa kalktığım sırada içim ağlama isteğiyle dolup taşmıştı. İçimde bir sıkıntı vardı ve kara bulutlar gibi büyüdükçe büyüyordu.

Suç Mahalli Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin