Küçük bir bardak daha diktiğimde uyuşmaya başladım.

"Jisung? Bence sarhoş olmaya başlıyorsun."

"Yok, gayet ayık bir haldeyim."

"Eminim öyledir. Sonrasında öyle baş ağrısı ile uyanırsın ki, hayattan soğursun."

"Hayattan soğumak için illa bir sebebe ihtiyaç yok."

Dedim içerken.

"Neden böyle düşünüyorsun?"

"Geçmişine bak Beomgyu. Öğrenci yılların kolay geçti mi sence? Ya da ondan sonraki zamanlar."

"Öğrenci yıllarım tabiki kolay değildi. Ama şuan çoğu şey yolunda. Ya sen? Sen çok zorluk yaşadın mı?"

Kafa salladım yavaşça.

"Sırtındaki izlerde o zamandan kalanlar sanırım."

Duraksadım. Sırtımdaki izlerin bu kadar belirgin olduğunu bilmiyordum. O zamanlar aklımda geldikçe boğulacak gibi oluyorum. Kalbim ağrımaya, yaralarım sızlamaya başlıyor. Sinirlendiğimden bir bardak daha diktim.

"Hepsi cezasını misliyle çekecek."

"Fazla intikam dolusun."

"Evet, öyleyim."

-

"Ah, başım çok fena ağrıyor."

"Normaldir. Dün çok içtin."

Saçlarım dağınık, kaşlarım çatık kalktım. Aklıma gelenle durdum.

"Beom?"

"Hm?"

"Dün sana saçma şeyler söyledim mi?"

Kafasını çevirdi.

"Hayır."

"Oh, sevindim."

"Sırtındakiler için yara kremi almalısın."

Ne.

"Etki edeceğini sanmıyorum. Yine de sağol."

Apar topar hazırlandığımda konuşmasına fırsat vermedim.

"Ben çıkıyorum görüşürüz!"

Olabildiğince hızlı bir şekilde ofise vardım.

"Jisung hyung!"

"Efendim Sunoo?"

Tabiki de kata çıktığımda Sunoo karşıladı beni.

"Taejun Bey, bugün büyük bir yemek daveti veriyormuş, yani burası için. Normal çıkış saatinden 2 saat önceye kadar yapabildiğimiz kadar iş yapıp, çıkacağız. Sen de gelir misin?"

Hurricane | MinsungDonde viven las historias. Descúbrelo ahora