9-) Dedikoducu

16 3 75
                                    

Bazen kabusların sadece kafamın içinde oluşan belli başlı hayal ettiğim sahnelerden ibaret olduğunu düşünürüm. Ama geldiğim konuma bakılacak olursa hiç de uydurmacaya benzemiyor. Tarihin kaç milattın ne kadar döndüğünü saymayı bıraktım. Elbet birileri benim için tutuyordur .  Her uyanışımdan önce uzun uykulara yatarken kabusların geri gelmesini beklerim. Ama hiç işe yaramaz. Aksine uyurken yaşadığım ilk insani hayatımı tekrar tekrar yaşarım. Kocama sarılır gençliğimizde gittiğimiz yerlere gideriz. Sonra siyah eski altmışların veya doksanlardan olduğunu düşündüğüm güzel gümüş ve siyah ile donattığı motor bisikletinin arkasına geçer birlikte ben çığlık atarak istediğimiz yere sürerdik. Bazen karnımın tekrardan burnumun ucuna geldiğini eşimin yanıma gelip karnımda hiç doğmaya fırsatı olmayacak meleğimle konuşmasını dinlerdim. Sonra uyandığımda asıl kabuslar başlardı. 

İnsanlar kabusları sadece uyuduğunda gördüğünü düşünür. Ama asıl kabuslar gözlerinizi açtığınızda gerçekleştiğinizi fark edersiniz. Uyuyabildiğiniz belli bir anda ise size işkence eden anıların tıpkı dünmüş gibi olduğunu tekrar tekrar yaşamışsınız gibi görerek uyandığınızda eliniz boş olması size en masumane altı ay hareketsiz felç geçirir. Bedenen değil ama ruhen hiçbir şey yapmak istemezsiniz.  İlk farkındalık gözlerinizin açtığınızda anlarsınız. Koca  eski ev gibi anıt mezarda yanınızda kocanızın taşlaşmış belki uykusundan hiç uyanamayacak ihtimalle onun gri yüzüne bakarsınız . Sonra eliniz karnınıza gider. Oranın boş olduğunu fark etmenizle gözleriniz iyice dolarak nefesiniz kesilir. Sonra  onu parçalayarak yeni deney ürünleri için kullandıklarını farkına vardığınızda ise her şey durur.  Orada sadece ölmek istersiniz. Bazen kendinizi öldürebileceğiniz tek kişi siz olduğunuzu düşünürsünüz ama elinize geçen tek şey daha fazla uyku ve kirlenen kıyafetler ve mezar taşınız. Bu yüzden uyumaktan çok uykudan uyandıktan sonrası farkındalığından nefret ediyorum.  Yani , beni pek uyurken göremezsiniz. En azından eğer sizin döneminizde uyanık olabilirsem. Belli dönemler gücüm yettiği kadar uyanık kalmaya çalışsam da uyumazsam gücümü kaybederim. Kemiklerim her yerim taşlaşıp  çatlar ve dökülür. Tıpkı sol elimin diğerinden farklı görünmesi gibi. Aynaya baktığımda  gerçek formumu ifşa edecek tek yer sol elimdi.  Beyaz  simsiyah damarlı uzun cadı andıran tırnakları ile tam bir şeytan anası gibi gözüküyordu.

Komik kısmı şu ki zaten öyleydim. Dönüşümümün ilk zamanlarında duygularımın ve güçlerimin sarhoşu olarak kendimi en istismar edebileceğim şekilde kötü  davranıyor ama bir yandan cin gibi beynim intikam planı yapmaktan geri duymuyordu. Nefret aşk ile karıştırabilir derler. Ben ise nefreti sadece zehir olarak görüyorum .  Bedenini ele geçiren kocaman bir kütle gibi . Nefret vücudunuza girdiğinde diğer kötü duyguları harmanlıyor. Ardından aklınıza girerek orda yuva kuruyor . Nefretin en büyük arkadaşları kin ve öfke ise en çok hissettiğiniz bölgenizde yerleşiyor.  Sizi bilmem ama ben  uyanışımda kini  karnımda öfkeyi de akciğerlerimde hissetmiştim. Benim nefesimi kesip başımı döndürerek kendimden geçirecek  iki önemli bölgeye oturup kalkmamışlardı. Yalnızda kalbim hariç  . Zavallı güzel kalbim ben ölüp tekrar doğduğumda lacivert - bordo renginde bir elmasa dönüşmüştü. Zaten onca kırılmasına rağmen hislerim orada hapsedilmiş ve bir daha hissedemeyeyim diye çevresine bir bariyer örmüş gibi gözüküyordu. Kalbimi ilk ne zaman değerli bir taşa dönüştüğünü fark ettim ? 

İntikamımı aldıktan sonra koca bir boşluğa girdiğimde kendimi öldürebilecek onca şeye giriştim . Buna kalbimi sökmek de dahildi. Ama kalbimi çıkardığımda hiçbir şey olmadı. Diğer öldürdüğüm insan ve canavarlar gibi olmasını bekledim. Ama elimde  siyah pıhtılarla kirlenmiş kalbimi gördüğümde sadece parlak taştan yüzeyini ve zorla atıyormuş gibi kıpırtısı dışında hiçbir şey olmadı. Zamanla bu denemelerim kendi yeni bedenim hakkında  bilgilenmemi sağladı ve nerdeyse hiç ölemeyeceğimi fark ettiğimde - buna kendim  kendime de yapmama rağmen - nefesim kesildi. O günden sonra sadece iç güdülerim devreye girsin diye nefes alıp veriyordum. Teknik olarak organları değerli taşlara dönüşen biri olarak nefes almamak pek de önemli bir şey eğildi.  Beynim hariç tüm organlarımı çıkarsam da yine ölemediğimden denemenin bir anlamı yoktu. Kanımın son damlası bile olmayınca sadece orijinal formunda kalan gücü azalmış bir uykulu canavar gibi gözüküyordum. Bende pes ettim.

KOZA : Geçmişin KülleriWhere stories live. Discover now