7-) Siyahağaç Höyüğü

24 4 87
                                    

Medyadaki şarkı bölümün genel şarkısıdır . Giriş ilk kısımda şarkıları olmuyor genelde . Medyadakini açıp dinleyebilirsiniz...

Doğanın gözünün her zaman açık olduğunu söylerler... En azından okuduğum bazı yerlerde eski kadim toplulukların doğaya belli bir saygınlığı olduğu söylenirdi. Uzun derinlemesine yeşil olan sabah güneşi ile canlı olan bu kadim topraklar gece karanlığında gözü üzerinizde bir avcı olarak taraf değiştirdiği yazılıdır. Sisler ormana mistik hava katar ve ağaçlar bile toprağa yaydıkları köklerle birbirleriyle iletişim kurarlar . Bu doğanın şekillendirdiği dünya içinde yaşayan canlılar ise en masumundan yırtıcısına kadar ayakta kalmış birbirleri bir bütün döngü olarak yaşamaya devam etmişlerdir. Doğanın bu kadar sistematik birbiri ile iç içe hareket etmesi ölüm ve yaşam çizgisi gibi dip dibe olduğu bu düzende çok ilgimi çekmişti. Birbirini hem öldürüp bunu sürdürerek aynı zamanda yaşamın kapısını açmak öldüğün an bir başlangıcın sunulması yaşam şerbetini içmek ve tekrar hayata dönmek sanki başka bedende doğmuş bir hayatın sonucuydum. En azından böyle düşünmek hoşuma gidiyordu. Kütüphane'nin özel arşivlerinde belli ağaç ve kuşların örnekleri ve resimleri kayıt edilmişti. Onların hepsini alıp kayıt etmiş ve orijinallerini almıştım. Sanırım hayatım da ilk defa bir şeyleri çalmıştım. O gün hava yağmurlu olduğu için dört gün sokağa çıkma yasağı ilan edilmişti. Yağmur , genelde sokağa ve evlere zarar verecek kimyasallar barındırdığından evden çıkmaya cesaret edip kütüphaneye gitmek için üst kapalı yolları kullansam da yağmurun tek damlası iltihap veya bilinmeyen herhangi hastalıkların kapısını açardı . Bu yüzden sokağa çıkma yasağı ilan ediliyordu genelde . Ama yağmurun artık eskisi gibi bir gücü yoktu . Hatta örneklerini aldığımda yağmur sularının yapısının değiştiğini gözlemlemiştim. Bu da tek bir cevaba çıkıyordu. Hapsetmek . İnsanı çaresiz bırakmak için dışarı bile ne zaman çıkıp çıkmayacaklarını suçsuz bir şey üzerinden sağlayabiliyorlardı. Annem umursamadığı ve çok yorgun olduğu için o gün uyuduğu için o gün örneklerin hepsini alabilmiştim. Şu anda bile yanımdalardı.

Yaşadıklarımın etkisinden hala kurtulamasam da temiz bir kıyafet giymek üşümemi az da olsa engellemişti. Saçlarımda kurumakta olan birkaç tane damla esen hafif rüzgar yüzünden biraz üşümeme neden olsa da kendimi olabildiğince sağlıklı hissediyordum. Gözlerim terden dolayı ışıl ışıldı . Ama duş alamazdım. Orman tehlikelerle dolu olduğu için sadece şu anlık gökyüzüne bakıyor ormanın içinde yankılanan küçük canlıların inleme ve mırıldanmalarını dinliyordum. Bu sesler bir zamanlar bir grup geyiğin birbirleri ile iletişimleri olarak geçtiğini söylemişlerdi. Aklımda bu bilgiyi öğrenir öğrenmez sanki konuşuyorlarmış gibi sohbet ettikleri minik senaryolar hayal ederdim. Bu zamanla hayvanların iletişimlerinin gerçekten de zamanla çözmemi sağlasa da bizim orda hayvanlar olmadığından ve bu dünyanın canlılarının değişen ırklarının farklı kültürlerinden etkilenen bu minik hayvanların artık nasıl iletişime geçtikleri hakkında yeniydim. Ama duyduğum seslerin tonu daha tok ve daha gür olsa da duruma ve iletişim şekillerine göre ses tonlarını değiştirdiklerinin farkına vardım.

" Tıpkı bizler gibi...." Dudaklarını sımsıkı kapadı. Seslere o kadar dalmıştı ki yanında Flynn olduğunu unutmuştum . Hafifçe yan gözle ona baktım. Bana kocaman endişeli gözlerle bakıyordu. Dudaklarını aralamış burnundan nefes almış gibi gözüküyordu. Daha önce hiç bu haldeyken onun ağzından nefes aldığını fark etmemiştim.

" Ah.. özür dilerim dalmışım .." dedim. Çoğu zaman tek olduğumdan nerdeyse üç hafta da olsa hep tek gezdiğim için eski alışkanlıkları hemen hemen bırakamıyordum. Nerdeyse az önce olanları unutmuş gibi içime kapanmıştım. Saçımı hafifçe oynatarak boynumu daha da kapatmaya çalıştım. İzi görür de yanlış bir tepki verir diye korkuyordum .

KOZA : Geçmişin KülleriWhere stories live. Discover now