Hilal Günışık'ın anlatımından;

"Otur artık Hilal" ellerim camda, ablamın hayat ile mücadele edişini izliyordum. Canı yanıyordu...Ben ise sadece izlemek ile sınırlı kalabiliyordum...

"Kahve?"Oğuz abinin sesini duymam ile başımı çevirdim, yanında kardeşi Rüzgar da vardı. "Ver abi sen bana kahveyi. Ben burdayım." Camın önüne yaslanıp sadece yüzüme bakmaya başlamasıyla "Ne istiyorsun?" Demiştim.

"Şunu içer misin? Kendine gelmelisin. Günlerdir buralardasın. Eve gidip dinlenmen gerekiyor artık" elime kahveyi tutuşturmasıyla derin nefes verdim. "Orda yatan kadın benim evim Rüzgar. Ben nereye gideyim?"

"Hilal. Biraz dışarı çık hadi. Ben buradayım" Alev ablanın bana karşı konuşmasıyla reddetsemde Rüzgar zorla yürütmeye başlamıştı beni.

"Babamı sakinleştirici ile tutuyorlar Rüzgar"

"Sende sakinleştirici ile ayakta duruyorsun Hilal" asansöre binmek yerine merdivenlerden inmeyi tercih etmiştim. Ablam asansöre binemezdi. Çok şiddetli olmasa da kapalı alan fobisi vardı. Şimdi ise aklıma ablam geldiği için binemiyordum...

"Elin yandıysa alayım kahveni?"

"Yok yanmadı" reddetmeme rağmen elimden kahvemi almıştı. "Yalpalayarak yürüyorsun Hilal" demiş ve diğer eliyle kolumdan tutmuştu. "Olur öyle"

Zor bela merdivenlerden inip dışarı çıkmayı başarmıştık. Gece saat iki suları olduğu için gecenin karanlığının yanına bir de hastane ışıkları eklenmişti. Çok yorgun hissediyordum. Ablamı ve Pamir'i o halde gördüğümden beri çok kötüydüm. Üzerinden tamı tamına bir hafta geçmişti. Pamir komadaydı, ablam ise yoğun bakımdaydı.

Ne olduğunu hala bilmiyorduk... Ablam yoğunbakımdan çıkmadığı sürece de bilemeyecek gibiydik.

"Oturalım"

"Ne olacak sence bu olanlar?" Derin bir nefes alıp kahveden bir yudum aldım. "Gram fikrim yok"

"Baban Pamir'i öldürür mü?"

"Komadan çıkıp çıkmamasına bağlı. Ben her an öldürebilirim gerçi" dediğime gülmüştü. "Neden sürekli yanımdasın, eve gidip hayatına devam edebilirsin Rüzgar"

"Bilmem. Sizi, seni bırakmak istemiyorum. Abim de buralarda zaten." Kurduğu cümleyle yutkunurken başımı çevirme hissiyatına kapılmıştım.

"Ablan zor zamanlar geçiriyor Hil" adımı kısaltmasıyla yüzüne geri baktım. Hafif uzun saçı ve gamzeli yüzü çok samimi geliyordu. "Biliyorum"

"Konuşacak konu bulamıyorum hay" doğal tepkisine gülerken çenemi elime yasladım. "Ne okuyorsun ya da okuyor musun?"

"Okuyorum tıp 4. Sınıf"

"Ne?" Vay amkh

"Sende 1. Sınıfsın demi?"

"Evet"

"Nasıl gidiyor sence?" Derin nefes aldım "Yaani zor tabiki" dirseklerini dizime koyup eğilmişti. Kahveyi kenara koyup bende onun gibi yaptım. İkimizin de başı yerdeydi.

"Konuşmak istemiyorsan susabilirim"

"Sesin güzelse konuşman gerekmez mi?" Başımı ona çevirmiştim. Dudaklarının kıvrılıp, gülümsediğini farketmiştim o sırada.

"Bilmem, gerekir mi?"

"Gerekir bence" derin nefes alıp gülümsedim. "Gerekmek kelimesini çok kullandık. Havalar da soğudu. Hadi içeri girelim"

Başımı sallayıp kahveden son yudumu aldım ve çöpe attım. Rüzgar, içeri girmemiş benim yanına gitmemi beklemişti.

"Girseydin içeri?"

Peri Kızı |yarı texting|Место, где живут истории. Откройте их для себя