15

578 43 128
                                    

YN= 24 Word sayfası, 7876 kelime, yazarken bir an önce paylaşmak için can attığım, nispeten uzun bir bölüm. Sizinde benim kadar heyecanlanmanız dileğiyle...

.

.

.

.

(Flashback)

Hyorin babasının odasından çıktığında kapının yanında bekleyen askere kısa bir bakış atıp yürümeye devam etti. Aslında askerin ona dik dik baktığının farkındaydı ama geri dönüp "Ne bakıyorsun?" diye kavga çıkartmak için vakti yoktu. Belasını başkasından bulsun diyerek yoluna devam etti.

Cebindeki anahtarı Akademide onu bekleyen Sung amcasına götürmeliydi. Neden babasının askerlerinden biri değil de o götürmek zorundaydı anlam veremiyordu. Bazı zamanlar babası ve Sung amcasının arasında bu tür garip alışverişlerin yapılmasında bir nevi kuryelik yapıyordu ve annesi bu duruma bir açıklık getirmeye çalışarak "Sanırım senden kimse şüphelenmez, onun için kendi aralarında bir şeyleri senin aracılığınla taşıtıyorlar" dediğinden beri de bu durumu sorgulamayı bırakmıştı. Hem altı üstü küçücük bir anahtardı işte. Tek sorun biraz uzakta kalan akademiye gitmekti şimdilik.

Askeriyeden çıktı, durağa gitti, yaklaşık on beş dakika kadar otobüs bekledi ve beklemekten sıkıldığı için durağa gelen ilk, tam olarak akademiden geçmeyen, onun yerine bir arka sokağında durağı olan otobüse binip yola çıktı.

Akademiye varana kadar kucağındaki kütük gibi kitapları karıştırarak vakit geçirdi yol boyunca. Bahar dönemi için lazım olan binlerce kitaptan sadece bir kaçıydı bunlar. Oldukça da ağırlardı. İç çekti. Birde askeriyeden okula geri dönmesi vardı iyi mi. Bu kütük gibi kitaplarla hem de. Belki Sung amcası ona okula dönmesi için bir araba ayarlayabilirdi.

Akademinin bir arka sokağına yaklaştıklarında oturduğu yerden kalkıp düğmeye bastı ve durağa yavaşça yaklaşıp duran otobüsten aşağı atlayıp akademinin ön kapısına gitti.

-Kime baktınız?

Kapıdaki nöbetçi askerin ciddi yüz ifadesine bakma gereği duymadan okulun bahçesine bir göz attı Hyorin. Babası amcasının onu kapının önünde bekleyeceğinden bahsetmişti ama ortalıkta kimse yoktu.

-Sung amca...Sungkyum...Yarbay Sungkyum'a geldim.

-Siz kimsiniz?

-Hyorin derseniz o bilir.

-Kusura bakmayın bugün ziyaret kabul etmiyoruz.

Hyorin sabır diler gibi derin bir nefes aldı.

-Ziyaret için burada değilim. Kendisine bir şey vermem gerek.

-Kendisi şu an meşgul. Siz de içeri giremezsiniz bu yüzden isterseniz bekleyin ya da daha sonra tekrar gelin.

Kucağındaki kitaplar git gide daha ağır geliyordu sanki Hyorin'e. Bu da onun sinir kat sayısını çarpı beşlere falan çıkartıyordu.

-Bak...

Tam ortalığı ayağa kaldırmak üzere dikleneceği sırada bahçeden birinin seslenmesiyle lafı bölündü ve nöbetçi askerle birlikte bakışları sesin geldiği yöne çevrildi.

Yüzünde maske, kolunda cezalı olduğunu belirten kırmızı bir kuşak bulunan bir başka asker koşar adım onlara doğru geliyordu. Yanlarına yaklaşmasına birkaç adım kala yavaşlayarak durdu.

-Bu hanımefendi Yarbay Seokhyun'un kızı. İçeri giriş izni var. Kendisini daha fazla bekletmeyelim.

Kapıdaki nöbetçi ona baktı.

GHOST/ BangchanWhere stories live. Discover now