14

424 49 68
                                    

-Burada durur musun?

Direksiyonu yolun kenarına doğru çevirirken ayağı frene hızlı bir refleksle bastı.

-Bir sorun mu var?

-Hayır, sadece canım pamuk şeker çekti.

Ben arabanın tamamen durmasıyla birlikte emniyet kemerimi sökerek inmeye hazırlanırken garipseyen bir ifadeyle bana bakıyordu. Aslında yüz ifadesi o kadar komikti ki gülmemek için kendimi olması gerekenden fazla zorlamıştım. Bu yüzden yüzüne bakmamak için çantamın içinde para arıyormuş gibi yapmaya başladım.

-Sende ister misin?

-Hayır, teşekkürler.

-Pekala, o zaman ben hemen alıp geliyorum.

-Bekle, bende seninle geliyorum.

Ağıma tam olarak istediğim şekilde düştüğü için sevinerek gülümseyip kafamı salladım ve aynı anda arabadan inip kaldırımın biraz ötesindeki pamuk şekerciye doğru yürümeye başladık. Pamuk şekercinin ise biraz arkasında bir park vardı. Gözüme orayı kestirmiştim. Ama şimdilik plana sadık kalarak pamuk şeker almaktan başka bir amacım yokmuş gibi davranacaktım.

Pamuk şekercinin önüne geldiğimizde benden önce davranarak ne zaman çıkarttığını fark etmediğim parayı satıcıya uzatıp bir tane pamuk şekeri onun omzuna dayalı çubuğundan çekip aldı ve bana uzattı.

-İşte. Pamuk şekerin. İstersen ilerideki büfeden su da alalım. Pamuk şekerden sonra susarsın büyük ihtimalle.

Bana uzattığı poşet içindeki beyaz kar bulutu gibi şekere şaşkınlıkla bakıp hafif çekingen bir şekilde uzanıp elinden aldım.

-Hiç gerek yoktu. Bende ödeyebilirdim.

-Dert etme. Bana ayırdığın vakit için çok ufak bir teşekkür ikramı olarak düşün. Afiyet olsun. Bu arada su konusunda bir şey demedin? Eğer beklersen iki dakikada alıp gelirim.

Fırsat tam anlamıyla bu fırsattı. Kafamı salladım.

-İyi olur. O zaman ben yavaştan ilerleyeyim. Sen beni sonra yakalarsın.

Kaşlarını çattı.

-Nasıl yani? Nereye gideceksin? Gideceğimiz yer ne olacak?

-Oldukça yakınız zaten. Araba burada kalsın. Buradan sonrasını yürüyerek gidebiliriz.

Kafası o kadar karışmıştı ki ne yapacağını bilemeyerek bir kaç saniye sağa sola bakındı. Bana kabalık etmemek adına "Ne saçmalıyorsun?" diye de soramadığı için de tam olarak aklından geçenleri söyleyemiyor, olduğu yerde öylece dikiliyordu.

-Tamam, öyle diyorsan öyle olsun. Ama sen burada bekle, ben hızlıca suları alıp geleceğim. Sakın ilerleme. Tamam mı?

Ben cevap olarak gözlerimi kırpıştırarak onu onayladığımda arkasını dönüp kaldırımın diğer tarafındaki büfeye doğru ilerlemeye başladı. Onun büfeye varmasıyla birlikte bende dönüp hızlı adımlarla parka doğru ilerledim.

Onu götürmek istediğim o 'gizemli' yer bu parktı işte. Hiçbir özelliği olmayan, çocuklarla dolu, kaydırak, salıncak, asılma demirleri gibi klasik park oyuncaklarının olduğu en basitinden bir parktı burası. Oyuncakların çevresini bir daire şeklinde saran banklardan üzerine ağaç gölgesi düşen birine yönelip oturuverdim. Oturduğum bankın park girişine yakın olmasına da ayrıyetten özen göstermiştim ki beni bulmak için etrafta koştururken gözünün buraya takılması daha kolay olsun diye.

GHOST/ BangchanWhere stories live. Discover now