20. PERDE ARKASINA SIZDIRILMIŞ GERÇEKLER

213 20 71
                                    

31 Temmuz.

İyi ki doğdun Celâl Yiğit Karakaya. Bu bölüm sana armağan.

Keyifli okumalar^^

mor ve ötesi - Cambaz

mor ve ötesi - Oyunbozan

20. PERDE ARKASINA SIZDIRILMIŞ GERÇEKLER

Kaderim, avuç içi çizgilerimden akıp taşıyorken, o kaderin en sonunda, öksüz ve yetim olarak bekliyordum. Zihnimin kıvrımlarında var olan umutlarımın yazılı olduğu defteri, bir çift el acımasızca yırtıyor ve toz dolu çehreme doğru fırlatıyordu. Vicdanımın en ortasına, ucu çevrili bir halat asılmıştı ve o halat öylece beni bekliyordu. Yolun sonunda mıydım, yoksa en başında mıydım bilmiyordum ama o yoldan nefret ettiğim aşikârdı. Zira o yol yüzünden ruhum bana küsüyor, intikamı bedenime sertçe çarpıyordu. Donuk gözlerle onu seyre dalmışken, nefreti üstüme giyiniyordum.

Zihnimin içinde dönen çarkların ucunuz bizzat ben sivriltmiştim. Ucuna zehir enjekte edilen çarklar, zihnimin içinde dönüyor ve kıvrımlarına batarak orayı kanatıyor, aynı zamanda zihnimi zehirliyordu. Düşüncelerim üstüme yuvarlanıp boğazıma yılan gibi sarılıyordu ve ben ne yaparsam yapayım, nasıl bir çaba gösterirsem göstereyim ondan kurtulamıyordum. Düşüncelerim yılan oluyordu ve boğazıma dolanıyordu, bense öylece, boş boş bekliyordum. Tıpkı şu an beklediğim gibi.

Gerçekler acı doluydu, gerçekler yakar ve yıkardı. Gerçeklere hiç bu kadar ihtiyaç duyduğum bir dönem geçirmemiştim hayatımda. Katlettiğim bebeğim için intikamı kovalıyor, onu ücra bir sokağın köşesinde yakalamak için çaba gösteriyordum ancak nafileydi. İntikam benden kaçtıkça kaçıyor, uzaklaşıyordu. Nasıl bir yol izlemem gerektiği hakkında zihnimde dolu dolu düşünceler vardı lâkin onlar arasından en gerçeğini bulamıyordum. Avuç içi çizgilerim yara olmuştu ve gerçeği bulsam da tutamıyordum. Bazen kendime hiç güvenemiyordum, sırf bu nedenle kafamın içinde kocaman bir poşet vardı ve poşet soru işaretleriyle doluydu. Ne yaparsam yapayım kurtulamayacaktım.

Gecenin sert ayazı, tenimi bir canavar gibi dişlerken bakışlarım, karşımdaki kapının ardından çıkan adamdaydı. Rüzgâr, atkuyruğu yaptığım kızıl saçlarımı yüzüme doğru savuruyordu. Üstüme bol gelen gömleğimin kenarları uçuşuyordu ve içime soğuk doluyordu, üstümde her ne kadar tüylü ve kalın bir ceket olsa da yerlerde hâlâ karlar vardı, hava buz gibiydi. Ayaz sertti ancak ben soğuğu severdim, soğuktan üşümeyi sevmezdim. Biraz öfkeli, biraz da boş bakışlarımı karşımdaki adama sapladım o an. O adam ise öfke dolu bakışlarını Eylül'de gezdiriyordu. O an Eylül'ün ne yaptığını düşündüm, bu kadar öfkeyi hak etmek için. En fazla ne yapmış olabilirdi ki? Eylül kötü ve sadakatsiz birisi değildi, emindim ki bu kadar öfkeyi hak edecek hiçbir şey yapmamıştı.

Boğazımı temizledim, boğazımdan çıkan ses, o rüzgâr dolu gecenin içinde rüzgârın uğultusuna karıştı ve karşımdaki adama ulaştı. Sesim sert ve gürdü, normalde de böyleydi ve büyük bir ek çaba göstermek zorunda kalmamıştım bu yüzden. Karşımdaki adam, sesimi duyduğu anda bakışlarını bana çevirdi. Tek kaşı yavaşça yukarıya kalkarken benim suratım da ondan farksızdı. Aynaya bakıyormuş gibi hissettim kısa bir anlığına ama böyle olmadığının bilincindeydim, benliklerimiz tamamen farklıydı. Ben ne yaparsa yapsın çocuğuma böyle bakmazdım, çok büyük bir yanlış yapsa bile doğrusunu öğretmek için çaba gösterirdim. Eğer farklı türde bir yanlış yaparsa ki benim yetiştirdiğim çocuk asla öyle şeylere bulaşmazdı, elinden tutup adalete kendi ellerimle teslim ederdim.

DÖVÜŞ OYUNU (+21)Kde žijí příběhy. Začni objevovat