XV - ❝Düşler ve Düşüşler❞

Bắt đầu từ đầu
                                    

"Çok mu işin var?"

Başımı iki yana salladım. "Birazdan bitecek. Neden?"

Kaşları havalandı ve bana doğru gelerek ellerini masamın iki yanına yasladı. "Akşam Cihan'ın nişanı var. Sana davetiye göndermişti ama vermeye tereddüt ettim."

Elindeki krem renkli zarfı bana uzattığında kaşlarımı çatmıştım. "Nişan mı?"

"Burcu Sayer'i tanırsın," dediğinde kısa bir süre düşünmüştüm. Burcu... Sanırım Bolatların hissedarlarından birinin kızıydı. "Cihan'a âşıktı ama bizimki yüz vermiyordu. Kafasına ne düştü, bilmiyorum ama sevgili olmaya karar verdiler. Şimdi de nişan var." Dudaklarım aralandı. Ne diyeceğimi bilememiştim. "Davetiye günler önce geldi. Tereddüt ettim sana vermeye çünkü kocanı çağırmamış."

Kaşlarım mümkünmüş gibi daha çok çatıldı. "Zamir'i çağırmamış derken?"

"Sadece senin ve benim ismim var," diye açıkladı durumu. "Kavalyen olabilirim. Eski günlerdeki gibi ikimiz katılabiliriz." Bir ona bir de elimde tuttuğum davetiyeye baktım. "Kocan izin vermez mi yoksa?"

"Saçmalama," dedim sertçe. "Zamir, hayatında görüp görebileceğin en saygılı insanlardandır."

"O zaman sorun ne?" Kollarını göğsünde birleştirerek sorgulayan gözlerle beni süzdü. "Gidelim mi? Cihan'ın seni aşmasını kutlamalıyız."

"Peki. Akşam beni alırsın." Dudaklarımdan firar eden cevaba karşılık memnuniyetle gülümsedi ve geri geri giderek odadan çıktı. O odadan çıktığı sırada Meral, elindeki tepsiyle içeri giriyordu. Başımla gelmesini işaret ettiğimde dumanı tüten kahveyi masaya bırakmıştı.

Kahvenin kokusuyla beraber midemin kalkması bir oldu. Elimle ağzımı, burnumu kapattım ve kupayı kendimden uzaklaştırdım. "Mihrinaz Hanım? Ne oldu?" Kupayı eline alarak burnuna yaklaştırdı ve kokladı. "Normal kokuyor."

Elimi ağzımdan çektim. "Midem bulandı bir an için."

Meral'in gözleri belerdi. "Doktor çağırayım mı?"

"Yok, yok," diye karşı çıktım. "Su getirir misin, lütfen? Limon da sık mümkünse."

"Elbette," diyerek tepsiye uzandı ve aceleyle dışarı çıktı. O sırada şakaklarımı ovmuş, derin nefes almıştım. Az da olsa kahve tüketen biriydim ama daha önce kokusunun beni rahatsız ettiği olmamıştı.

Telefonum çaldığında elimi uzatarak arayan kişinin ismini okudum ve aramayı saniyesinde cevapladım. "Ne yapıyorsun?"

Sesi tüm yorgunluğumu alıp götürdüğünde sırtımı geriye doğru yasladım. "Hiç. Sen?"

"Birkaç işimi hallettim. Seni alıp bir yerlere götürürüm diye düşündüm. Hani randevuya çıkacaktık ya." Günlerdir ertelediğim, evliliğin tadını çıkarmak için arka plana attığım randevu için benden daha hevesli gibiydi.

"Zamir," dedim kısık sesle. "Bu akşam Turan'la bir yere gitmem gerekiyor."

"Davet mi var? Dün hiçbir şey söylememiştin."

"Cihan'ın nişanı varmış."

"Bir gün çok mutlu olacaksın ve ben de seni izliyor olacağım. Her şey güzel olacak. Bana inan, lütfen." Cihan'a bu cümleyi kurmamış olsaydım sırf Zamir'e katil ithamında bulunduğu için nişana katılmazdım ama o gün karşımda ağlayan Cihan'a bunu borçluymuşum gibi hissediyordum. Aylarca bana olan saplantılı aşkı yüzünden tedavi görmüş, bambaşka birine dönüşmüş Cihan'ın yeni adımında yanında olmalıydım.

HALEFNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ