XIV - ❝Gerçekler ve Rüyalar❞

Start from the beginning
                                    

"O senin karşına çıkmaya korkuyor. Bir kere kır inadını ve ikizinin yanına git. Hayatın sadece benden ibaret olmamalı, Mihrinaz. Senin kardeşin, dostların var. Dedenin kaybı yüzünden çevrene yüz çevirme, kendini onlardan soyutlama."

Sabah saçımı kuruturken kulağıma fısıldadığı cümleler buraya kadar gelmemi sağlamıştı. Asla aklımda olmayan bir şeyi kafama sokmuş ve inadımı kırarak beni kendi elleriyle hazırlamıştı.

Aldığım nefesle beraber göğsüm inip kalkarken asansör yönetici katına ulaşmıştı. Bu katın duvarları siyah renkteydi. Asansörden çıkar çıkmaz büyük Akşahin yazısı ve üzerindeki beyaz şahin logosu göze çarpıyordu. Koridorun ilk odaları asistanlar için ayrılmıştı; kapıları boydan boya camdandı. Fakat dedemin, benim, Turan'ın ve amcamın odası kapalıydı.

Kenarında Turan Demirhan yazılı kapının önüne geldim. Daha önce bu yazı yoktu. Bu, karşılaştığım ilk değişiklikti.

Kapıyı yavaşça tıklattığımda anında kol çevrilmişti. Turan sanki bunu bekliyormuş gibi kapıyı açtığında gözlerim yavaşça aşağıdan yukarıya doğru tırmandı. Siyah takım elbisesi, gümüş rengi saati, beyaz gömleği ve sakallı yüzüne baktım. Kaşlarım anında çatılırken gözlerimi kırpıştırdım ve tekrar ona baktım. Turan sakal mı uzatmıştı? Hayatımda ilk defa onu böyle görüyordum.

"Hoş geldin."

"Sağ ol."

Geri çekilip eliyle içeriyi gösterdiğinde gözleri üzerimden bir saniye bile ayrılmıyordu. Onu en son dedemi gömdüğümüz gün görmüştüm. Daha beni vurma sebebini bilmediğimden dolayı onu kovmuştum ama sonrasında Zamir olanları bana izah etmişti. Yine de içimdeki öfke soğumamıştı çünkü Turan, her ikisinin ölümüne göz yummuştu. Oysa Kemal Demirhan hak ettiği cezayı çekmeliydi.

Diğer yandan ikisi de yaşasaydı bu defa dedem de şüpheli konumuna düşerdi. İstihbarattan gelen takım onların depolardan çıkışını bekliyordu ve hepsini tutuklayacaktı. En ufak ihmali olan kimsenin gözünün yaşına bakmayacaklarını söylemişti Zamir.

Dedem yaşasaydı da dertler bitmeyecekti.

Öldü, yine de bitmedi.

Bitmiyordu. İçimde onu bitiremiyordum. Benden şu an karşımda oturan kardeşimi saklamıştı ama ona kızamıyordum. Bunu hepimizin canını korumak için yaptığına inanmak istiyordum.

Ben iflah olmazdım.

"Bir şey içer misin?" Terleyen avuçlarını dizlerine sürterek omuzlarını bir ileri, bir geri götürmeye başladı. Tedirgin görünüyordu.

"Bir şey içmeye mi geldim sence?"

Âdemelmasını belirginleştirerek yutkundu ve dudaklarını ıslattı. Şakağındaki damarın yılan gibi geçtiğini gördüm. Sanki damarları tenini yırtıp dışarı çıkacakmış gibiydi. "Öğrendiğini tahmin ediyorum."

Kuru sesle, "Neden daha önce söylemedin?" diye sordum. Dedemi gömdüğümüz gün karşıma geçip ikizim olduğunu söyleseydi ne tepki verirdim? Beni vurma sebebini haykırsaydı ona sarılmaz mıydım?

Bal rengi gözleri çekingen tavırla ela gözlerime dokundu. "Zamir'e nasıl olduğunu sorduğumda hep aynı cevabı verdi. Ben de cesaret edemedim."

Zamir'e kızmak istedim ama kızamadım. "Beni vurduğunda ne hissettiğim hakkında bir fikrin var mı? İkimizin de öldürüleceğini sanıyordum ama silahı sen aldın eline."

"Keskin nişancı vardı." Dudaklarını tekrar ıslattı, dirseklerini dizlerine yaslayarak ellerini birbirine kenetledi. Başını eğdiğinde göz temasımızı kesmişti. "Dedem sandığım, soyadını taşıdığım insanın bir yabancı olduğunu öğrendim o gün. Sonra senin kardeşin ve Akşahin olduğumu..." İç çekti. "Ama yemin ederim, eğer kardeşim olduğunu bilmeseydim bile seni yine vururdum. Yaşamayı hak ediyorsun. Bu zamana kadar hiç yaşayamadın ki! Bundan sonrası senin."

HALEFWhere stories live. Discover now