Bölüm 8

21 0 0
                                    

Evde kimse yoktu. Masanın üzerinde, Delia'nın ilkokul öğrencisi yazısıyla notu duruyordu: Güzellik salonundayım.

Tiramisuyu fırlatıp mahvettiğim cam tertemizdi. Her şey yine yerli yerindeydi. Ağır adımlarla odama çıktım. Güneş Işığı odama doluyor ve rahatlatıcı, dinlendirici bir ışık yayıyordu. Okul çantamı yatağın üzerine atıp hastaneye gitmek için küçük bir çantaya anahtarlarımı, kredi kartımı, cep telefonumu ve okuduğum kitabı koydum. Aynaya bakma isteğime engel olamıyordum. Kapının arkasında asılı duran ve aynayı kapatan bornozumu alıp köşeye attım.

Şaşırtıcı şekilde neredeyse Luisa'nınkiler kadar güzel saçlarım vardı. Bir çeşit mutluluk ve heyecan beni ele geçirmişti. İlk defa o gösterişli kıyafetlerimi giymek istiyordum.

Hasta olamayacak kadar iyi ve neşeli görünüşümle hastaneye gidecektim. Kırmızı-yeşil elbisemi sandıktan çıkardım. İlk defa pantolonsuz iyi görünüyordum çünkü bacaklarım artık eskisi gibi ince değildi. Küçük beyaz noktalı fularımı da süs olarak boynuma bağladım. Kendimi uzun zamandır hiç olmadığım kadar güçlü ve özgüvenli hissediyordum. Ve artık bence dünya da benim içimde olanı görmeliydi.

İçim içime sığmayarak, asansörü kullanmadan merdivenlerden hoplaya zıplaya aşağı indim. Dışarıda harika bir bahar günü vardı. Bu havada hastaneye gitmek çok saçmaydı. Ben de önce güzelce yürüyüş yapmaya, sonra da Mauerpark'ta bulunan Jonny'nin patates dükkânında; büyük boy, harika bir elma dilim patates ile kendimi şımartmaya ve güzel havanın tadım çıkartmaya karar verdim. Okul başladığından beri oraya hiç uğramamıştım ve gerçekten özlemiştim. Onun da beni görünce şaşıracağından emindim. Önümde uzanan caddeyi takip ederek, hatta yolu biraz da uzatarak, Mauerpark'a doğru yürüyordum, Kendimi yenilenmiş gibi hissediyordum ve güzel havayı içime çekerek tadını çıkartıyordum. Atmosferdeki yaratıcılığı, buralarda yaşayan insanlara mal ediyordum. Bernauer Sokağı'na gelmek üzereyken, karşı kaldırımdaki elektrik panosuna yapıştırılmış bir ilan dikkatimi çekti. Siyah beyaz kâğıda çıkartılmış Berlin'in artıma tesisi için bilgilendirme akşamının ilanıydı. Buluşma alanı olarak da bağımsız bir gazetenin yazı işleri odası yazıyordu.

BerlinAgent

Adres: Adalbert Sokağı 4 numara

Editörler: Beate Peters, Tim Hoffmann

TIM. Yine oradaydı. Son yarım saattir falan onu hiç düşÜnmemiştim. Ama o, yine bu şekilde bile olsa, kendini hatırlatmayı başarmıştı. Neşeli havama yeniden bir kara bulut, bir problem karışmıştı. Ve bu problemler biraz daha devam edecek gibi görünüyordu. Şu aralar Gregor hakkında da iyi şeyler söyleyemezdim ama yine de Tim'in onu millete karşı kötülemesine gerek yoktu. Bu ilanı mutlaka asılı olduğu yerden sökmeli ve onunla en kısa sürede konuşmalıydım. Neden bugün okulda değildi acaba?

Okuldaki son senemde bunların olmasına müsaade etmemeliydim. Aklıma şimdiye kadar hiç düşünmediğim bir şey gelmişti: Acaba hastalığımı ona da mı bulaştırmıştım? Zihnimde düşünceler dönüp dolaşırken. Bernauer Sokağı'nı geçtim ve parkın içinden yürüdüm. Jonny'nin küçük dükkânı bitpazarının köşesindeydi. Bitpazarı; mobilyalar, antikalar, el yapımı eşyalar veya sanatsal eşyalar için kurulan bir pazardı. Pazarın içinde bir sürü tezgâh kurulur ve dünyanın her yerinden insanların ilgisini çekip onları buraya toplardı.

Yüzünde sürekli tebessümle dolaşan Jonny, dükkânındaki eşyaların bir kısmını buradan almıştı, Etrafını ampullerle donattığı ufak bir mutfağj vardı. Tezgâhının üzerinde kesilmiş ve kesilmemiş patateslerden Oluşan bir dağ olurdu, Vitrininde de inanılmaz değişik soslardan oluşan bir koleksiyonu vardı. Jonny, Londra'da doğmuş bir hayalperestti. On yedi yaşında evden kaçmış ve bütün dünyayı gezmişti. Birkaç yıldır da burada' şehrin en güzel elma dilim patatesini yapıyordu.

Elementler Akademisi: Gökyüzünün derinliğiWhere stories live. Discover now