Eve gelmiştim time Karan ile akşam yemeğine gideceğimi söyleyince hepsi birden coşmuştu. Son kez aynadan kendime bakıp parfümü sıktım ve odadan çıktım.
"Ben çıktım!" Salona doğru seslendiğim de Anıl ıslık çalarak yanıma geldi.
"Heyt beee analar neler doğuruyor. Kırk bin kere maşallah." Diyerek üç defa tükürüyor gibi yaptı. Kafasına vurarak güldüm.
"Salak ya. Haydi görüşürüz." Kapıyı açtığımda bir adet taş binbaşıyla karşılaştım.
İkimiz de birbirimizi süzdük. Göz göze geldiğimizde başını iki yana salladı. Boğazını temizleyip kolunu uzattı. Koluna girip yürümeye başladım. Arabaya yaklaştığımızda kapımı açtı. Tek kaşımı kaldırıp alayla ona baktım.
"Bu kibarlığınızı neye borçluyuz peki Karan binbaşım?" Kaşlarını çattı.
"Yine mi ya. Karan Binbaşı değil. Karan, sivilde Karan."
"Peki, Karan bey." Koltuğa oturduğumda kapımı kapatıp sürücü koltuğuna geçti.
"Nereye gidelim?"
"Bilmem sen bilirsin, buraları pek bilmiyorum zaten." Dediğimde onaylayan mırıltılar çıkardı. Kısa bir sürede restoranda varmıştık. Bir masaya oturup konuşmaya başladık. Bazen timde maceraları anlatıyor bazen ise kendi aramızda Galatasaray'ın ne kadar harika bir takım olduğunu konuşuyorduk. Yemeklerimiz bitmiş, Karan hesabı ödemişti.
YOU ARE READING
BİNBAŞIM
Short Story"Ne bekliyordun?" "Hiçbir şey beklemiyordu-." Cümlemi tamamlamama izin vermedi. "İki güzel söz, bir güzel bakış, iki sarılış. Başka! Başka ne oldu! Ne bekliyordun seni seveceğimi falan mı?" Güldü alayla. İnanmak istemedim. Böyle sözler edecek kadar...