9. Bölüm - Ormanın Ruhu

32 6 1
                                    

"Keşke bir fikrim olsaydı, Lessi. İnan ben de çok çaresiz hissediyorum." 

Yanımda yürüyen Nova, elindeki kupayı dudaklarına götürüp büyük bir yudum aldıktan sonra bahçenin üzerinde gözlerini gezdirdi. Etrafta muhafızlardan, bizden ve ağaçların arasına gizlenmiş gölgelerden başka kimse yoktu.

Alex gideli tam iki gün olmuştu. İlk gün, bunun kötü bir kâbus olduğuna kendimi ikna ederek yataktan hiç çıkmamıştım. Hatta ayaklarımı yorganın dışına dahi çıkarmamaya özen göstermiş, sanki korkularımdan yastığıma sarılarak kaçınabilecekmişim gibi kendimi odama hapsetmiştim. Ancak gerçek orada, gözlerimin önündeydi ve zalim kader biraz ötede durmuş bize kahkahalarla gülüyordu. Sonunda bu sabah, Nova tarafından dışarı çıkarıldığım için minnettar olduğumu itiraf etmeliydim. Uyuşmuş ve stresten alev almış bedenim serin havayla buluştuğu anda gevşemiş, ferahlamıştı. Gözlerim onun karanlık varlığını her an fark edebilecekmişim gibi etrafta geziniyordu ancak kabul etmeliydim: Alex gitmişti. 
Nereye, ne zaman, nasıl gittiğini bilmiyorduk. Yanına biri var mıydı, kim tarafından gönderilmişti ancak en önemlisi... Onu zorlamışlar mıydı? Bunun karşılıklı bir anlaşma olduğu savını öne süren Nova, olaya tamamıyla iyi pencereden bakmaya çalışıyordu ancak o da kabul etmeliydi ki Kral Albert'ın şeytani enerjisi sarayı ve çevresini sarmış durumdaydı. Bu işin altından onun çıkacağına şüphem yoktu. Bunu araştırmak önceliğimse bile şu an için yapılabilecek en iyi şey Nova ile konuşmaktı. Gerçeklerden konuşmak.

"Biraz çardakta oturalım mı?" diye sordum zihnimdeki düşünce ağını düzene sokmaya çalışarak. Nereden başlayacağıma acilen karar vermem gerekiyordu; Nova'nın sessiz onayıyla çardağa geçtiğimiz sırada bunun için uğraşıyordum.
Tam karşısına oturup yüzüne rahatlıkla bakabileceğim bir pozisyona geçtim. "Nova." dedim derin ancak titrek bir nefes alarak. Gözlerim etrafta tereddütle gezindi. Bizden başka kimse yok gibi görünüyordu bu yüzden bir nebze de olsa rahatlayarak derin bir nefes aldım. "Sana bir şey anlatmalıyım. Ama kimseye, en yakınına bile söyleyemeyeceğin; kendi kendine bile dile getiremeyeceğin kadar mühim ve gizli bir konu."

Kelimelerin çekici olduğu kadar ürkütücü gizeminden midir, sesimi sarıp sarmalamış stres ve şüpheden midir bilinmez Nova elindeki fincanı aramızdaki masaya bırakırken yüzündeki ifade donup kalmıştı. 

"Önemli bir şey mi oldu?" diye sordu dikkatle. Evet, demek istedim. Önemli bir şey oldu. Şu an tam karşında oturuyor.

"Öncelikle seni uyarmalıyım ki, sandığının aksine ben..." Parmak uçlarım şakaklarıma bastırıp gözlerimi sımsıkı kapattım. O kadar karmaşık, öyle çaresiz hissediyordum ki bu acizlik hissinden tüm benliğimle nefret ettim. Buraya düzeni bozmaya gelmiştim. Sınırları aşmaya. Karşı koymaya. Savaşmaya. Ancak şu an içinde bulunduğum bu korkak, cılız hâl bunların hiçbirini başarabilecek gibi durmuyordu. Bu duyguların yalnızca birini bile herhangi biriyle paylaşamamak boğulacak gibi hissetmeme yol açıyordu. Ağzımdan çıkan her bir kelime etrafımdaki iyi insanları biraz daha tehlikeye itiyordu. Bunun sorumlusu olmayı kaldırabilir miydim, buna hazır mıydım sahiden?

Dirseğimin üzerinde hissettiğim yumuşak, anlayışlı dokunuş karşısında irkilerek döndüğümde Nova'nın dudaklarındaki buruk tebessümü fark ettim. "Anlat, Lessi." dedi bana yabancı gelen bir ses tonuyla. Yüzünde daha önce şahit olmadığım, her şeyin farkındaymış gibi bilge bir ifade vardı. "Seni bu kadar boğan, nefesini tıkayıp gözlerinin dolmasına sebep olacak kadar canını yakan neyse anlat bana. Eğer seni kırıyorsa, uğrunda savaşmaya değecek bir şeydir." Kalbinde büyüttüğü ve o anda bana armağan ettiği merhameti öyle sıcak, öyle özeldi ki uzun zaman sonra karşılaştığım bu şefkat karşısında gözlerime dolan yaşlara engel olamadım. Nova, sakladığım sırların beni içten içe zehirlediğini bilmese de hislerimi anlıyormuş gibi kucakladı beni. Gözyaşlarım, özlemini çektiğim en yakın arkadaşı bulmuş gibi omzuna aktı ve kısacık bir an sessizlik içerisinde oturmamızı sağladı. Sonunda Nova'dan ayrılmış, ellerimin tersiyle gözyaşlarımı silerken ona minnetle gülümsedim. "Teşekkürler, Nova." Ellerini önemi yok der gibi kaldırdıktan sonra gülümsedi. 

GÖLGELERİN KRALLIĞIWhere stories live. Discover now