3. Bölüm - Yanılgılar

42 7 1
                                    

~ Jaymes Young - Infinity ~ 🌌

*

Sarayda bir kaos havası hâkimdi. Yaşlı bir kadın tarafından muhafızlara iletilen bilgi; saraya ulaştığı anda bir bomba etkisi yaratmış, herkesin ayağını bir pabuca sokmuştu. Soylu ailelerin bir kısmı krala ulaşmış, bunun tam da taç giyme törenleri yaklaşırken ortalığı karıştırmak için ortaya atılan bir yalan olduğunu söylemişti. İnançlı kesimse, bunun efsanelerde yer aldığını ve düşmüş krallığın bir kez daha yükseleceğinin habercisi olduğundan bahsediyorlardı. Bunu kara büyüye bağlayanlar bile vardı. Deli saçması, diyenler de vardı tabii. Yüzyıllardır sakin, sessiz bir şekilde yaşayıp giden halk huzursuz olmuştu çünkü. Evet, gururlarına büyük bir darbe yemişler ve çok, çok uzun zaman boyunca zavallı gibi hissetmişlerdi. Hak etmedikleri bir mağlubiyet sonrası, sanki daha kötü olabilirlermiş gibi bir de yeryüzünden çekmişlerdi ellerini ayaklarını. Bu yüzden haberi duyan büyük bir kesim, özellikle de haberin doğruluğuna inananlar; diğer taraftan gelen kişinin bulunmasını ve halkın karşısında öldürülmesini istiyorlardı. 

Kin doluydular. 

İntikam istiyorlardı.

Onlara yaşattıkları mide bulandırıcı, aşağılık hissinden sıyrılıp kurtulmak ve diğer tarafa geçip refah bir hayata erişmek... 

Sarayda ise daha da büyük bir karmaşa söz konusuydu. Kral Albert Sheldon, soylulardan oluşan saray içi meclisi toplamış; muhafızları kasabayı sorgulamak için göndermişti. saray üst düzey korumalarla çevriliyordu. Büyük salonda toplanan kalabalık büyük bir uğultuyla çevrelenmişti. Her kafadan bir ses çıkıyordu ve kral ilk defa gücünün kalmadığını hissediyordu. Böyle bir saçmalığı kaldıramazdı; gururunu uzun zaman önce ayaklar altına almış bir adamdı o, bu yaştan sonra da ne kendisini başka bir savaşa hazırlayabilir ya da ailesini tehlikeye atabilirdi. 

O sırada, salonun kapıları bir gürültüyle açıldı ve içeriye o adım attı. 

Alexander Dean Sheldon. Geleceğin kralı, büyük ve ulu krallıklarının prensi, tahtın biricik varisi. 

Attığı her adım büyük bir asalet taşıyordu; içeride yankılanan sessiz gürültüsü ortamdaki kaosu bile anında bastırabilmişti. Bakışları bir kuzgun gibi dikkatli, keskin ve hissizdi. Hislerini çok iyi saklayabilen, zeki ve bir o kadar da kurnaz bir adamdı. Nerede, ne yapması gerektiğini iyi bilirdi ancak Alex, son zamanlarda kendini iyi hissetmiyordu. Taç giyme töreni yaklaşıyor ve herkes gözünün içine bakıyordu. Dile getirilmeyen tek bir istek. Yüzyıllardır soyundan gelen herkesin tek umudu ve isteği, şimdi onun ellerindeydi. Diğer taraftan, "Yükselen Krallık" tan intikam almak istiyorlardı. 

Alex tacı giyip kontrolü ele aldığında babasının aradan çekileceğini de gayet iyi biliyordu. Ama savaş hakkında bildiklerinin doğru olmadığını hissediyordu, dahası... Bunu biliyordu. Büyükbabası sayesinde hem de. Bu yaşlı adamın sözleri zihninden bir an olsun silinmiyordu. 

Aksi gibi, bu sabah hayatının orta yerine düşen tılsımsız kız da cabasıydı. Diğer taraftan geldiği, bir yabancı olduğu o kadar belliydi ki. Kahverengi gözleri ürkek bakan, yüreği ise kocaman bir cesaretle dolu olan o genç kadın. Ölmek istemediği her hâlinden belliydi ve Alex, kendisinin bile anlamadığı bir şekilde merhamet etmişti ona. Hatta, itiraf etmesi gerekirse boynundaki kızarıklıkları gördüğü an bulunduğu yol daha da doğru bir hâl almıştı. Hiçbiri, hiçbiri bunu hak etmiyordu. Bu savaşın hikâyeleri ile büyüyen yaşlılar, ailesini ve yakınlarını kaybetmiş insanlar içlerinde harlı bir kin ateşi besliyor olabilirlerdi. Ancak geriye kalanlar? Onlar bunu hak edecek ne yapmıştı? Alex nasıl bir kral olması gerektiğini bilmiyordu ancak bildiği tek şey, cevaplara ulaşması gerektiğiydi. Savaşta gerçekte ne olduğu, ülkesini bir kez daha nasıl yüceltebileceğini öğrenmeliydi. İçinden bir ses, bunun anahtarının o kız olduğunu söylüyordu.

GÖLGELERİN KRALLIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin