BÖLÜM 24: "Gücün karşılığı"

Start from the beginning
                                    

"Onu yıllarca arasam da bulamamıştım. Aradan sadece iki yıl geçtikten sonra yeni bir rüya daha gördüm. Bu seferki daha ayrıntılıydı ve bana ihtiyacım olan bütün işaretleri veriyordu. Bir bebek görmüştüm, lanetin pençesinden son anda sıyrılan, güçlü bir soydan gelen mühürlenmiş kız çocuğuydu. Onun bir mezarlıkta olduğunu ve ağlama sesini duymuştum. Uyanır uyanmaz hemen rüyamda gördüğüm şehrin dışındaki mezarlığa gittim. Aynı rüyamda gördüğüm gibi bebek koca ağacın altındaydı. Onu görmem ve yerini bulmam bir tesadüf değildi. Yıllar sonra kendi gezegenimden bana bir görev verilmişti. Bebeği aldım ve eve döndüm. Ona bir isim bile seçtim" dedi. Bunları anlatırken gözyaşlarını tutamıyordu. Başını kaldırıp ileri bakınca gözleri beni buldu. "Sevdiğim adam öldükten sonra içimde yaranan boşluğu o doldurmuştu" dedi.

"Ona bir şey söyleyemez ve kim olduğumuzdan bahsedemezdim. Öyle de yaptım ve onu sıradan bir insan gibi büyüttüm. Büyüdüğünde sesler duymaya ve kabuslar görmeye başlamıştı. İşaretlerin gönderildiğini biliyordum ama onu kaybetmek istemediğim için sessiz kaldım."

"O gün geldiğinde artık yapabileceğim bir şey kalmadığını biliyordum. Gittiği güne kadar ona hiçbir şey söylemedim, fakat gitmesine de engel olmadım. Kutsal kitabı bulduğunda ve bana gösterdiğinde bile haberim yokmuş gibi davrandım. Onun mühürlenmiş çocuk olduğunu ve içinde İgnis'i taşıdığını ilk günden beri biliyordum. Onu eğitebilir ve bir savaşçı gibi yetiştirebilirdim ama o günün hiç gelmeyeceğini umarak bunların hiçbirini yapmadım. Bir çocuk olarak ve bir genç olarak yaşamını normal bir şekilde sürdürmesine izin verdim."

Duyduklarım karşısında dehşete düşmüştüm. Hikaye artık hüzünlü olmaktan çıkarak başka yollara sapıyordu. Annem en başından beri benim gerçek kimliğimi ve gücümü biliyordu. Kendimi deli zannettiğim anlarda bile bana hiçbir şey söylememişti. Ona karşı içimde öfke yeşerse de aceleci davranmak istemedim. "Onun çocuk olmaya ihtiyacı vardı. Bir savaşçı olmaya değil" dedi bana bakarken. Dudağı hafifçe yana kıvrılmış ve aşina olduğum güven verici tebessümünü sunmuştu. Lendor gözlerini devirdi ve "Ne duygusal bir hikaye, değil mi?" diye sordu. "Yani annen en başından senin kim olduğundan haberdardı. Hatta hafızanız silinip yeniden buraya gönderildiğinizde bile her şeyi biliyordu. Gözlerinin önünde senin kıvranmanı ve kendini deli zannetmeni izledi ve buna rağmen gerçeği söylemedi. Yine de ona acıyacak mısın?" diye sordu.

Annem başını iki yana salladı ve "Ben dengeyi bozamazdım. Lanet kırılmadan sana bunları anlatsaydım zihnin dayanamazdı. Büyüden mahrum olan zihinler bu bilgi akışına hazır değildir" dedi. "Geçmişte annene hangi tanrının yardım ettiğini bilmek ister misin? Onun tarafında olan tek tanrının.." diye konuştu Lendor. Donup kalmış onları izliyordum. Kendimi toparlayarak başımı salladım. "Ben" dedi kendini işaret ederek. Herkes şoka uğramıştı. "Bir zamanlar karanlık karafın tanrısıydım. Yüce Lendor. Ardından hain kardeşimiz hepimizin gücünü kendine aldı ve bizi devre dışı bıraktı."

"Beş tanrı...Barış, Sevgi, Karanlık, Aydınlık ve Güç hüküm sürüyordu. Güç dengeyi bozdu ve tek başına hakim olmak istedi. Hepsini öldürerek gücü kendisine aldı. Tanrılar fiziksel olarak öldürülemezlerdi ama güçleri içlerinden çekildiğinde onlardan geriye ne kalırdı ki?"

"Aydınlık tarafın gücünü kendi içinde barındırdığı sürece karanlık tarafı da alamazdı. Bu onun gibi bir tanrıyı bile öldürürdü. Bunun yerine beni sürgün etti ve başka bir evrene gönderdi. Buradan çıkamaz ve güçlerimi kullanamazdım. Karanlık tarafın gücünü ise Mortem soyuna bağışladı. Bu gücü dengelemek için ise kendi gücünden İgnis'i yarattı. Buraya gönderildiğin gün bir şeylerin ters gittiğini biliyordum. Güç tanrısı herkesi devre dışı bıraktıktan sonra işlerin yoluna gireceğini düşünüyordu fakat yanılmıştı. Karanlık soydan gelenler buna sinirlenmiş ve savaş açmaya başlamıştı. Güç tanrısı buna sinirlenince karanlık soyun neredeyse tamamını yok etmişti, fakat sayılı kişiler sağ çıkmayı başarmıştı. Olaylara kendisi müdahale ettiği her seferinde gücünü yitiriyordu çünkü evrenin kurallarını bozduğunu biliyordu."

"Bir tanrı olsa bile olaylara bizzat kendisi müdahale edemezdi. Bu yüzden ilk mühürlenmişleri yarattı ve gezegene gönderdi."

"Uzun yıllar sonra yeniden karanlık soydan birisi savaş açtı. İgnis soyundan gelen çocuk buraya gönderildi. Güçlerimi tamamen kaybetmiş olsam da bunu hissedebilmiştim. Seni bulmaya ve sayende kendi evrenimle yeniden bağ kurmaya çalıştım ama Astoria seni çok iyi saklamıştı. Yaşın büyüdüğünde artık yaydığın enerji farkedilebilir cinstendi. Geriye kalan son numaralarımı kullanarak sana iblisleri göndermeye başladım. Onların seni bana getireceğini umuyordum ve öyle de oldu..." diyerek gülüp bana baktı. "Üç yıl önce buraya geldiğinde ve kutsal kitabı çaldığında sana müdahale etmedim çünkü benim isteğim de bu yöndeydi."

"Ardından hesaba katmadığım bir şey oldu ve bir gezgin seni buldu. Planlarım yarıda kalmıştı ve yıllardır beklediğim fırsat öylece ellerimden kayıp gitmişti. Benim soyumdan birinin yıllar önce savaş başlattığını ve yine başlatacağını biliyordum. Görevinizin sonunda size neler olacağını da biliyordum..." derken bakışlarını ısrarla gözlerimden çekmedi. Benimle alay eder gibi bütün kaderimizi bildiğini söylüyordu. Onların oyununda sadece bir piyondan ibarettik. Onlar bizi böyle görüyorlardı. Kibirleri ve hırsları çoktan gözlerini bürümüştü. Bizim inandığımız tanrının bile aslında sandığımız kadar merhametli olmayışı ve güç hırsına yenilmesi üzücüydü. Hikayenin onun tarafından olan kısmını dinlemeden bütün bunlara karar veremezdim. Gücümün ve ruhumu dinç tutan enerjinin sahibi ondan başkası değildi. Diğer tanrılardan çaldığı enerjiyle...

Lendor annemin boğazına dayadığı hançerini daha sıkı tuttu ve başını geriye çekti. "Bir fedakarlık yapman gerek ve bunu yapacaksın" diyerek hançerin ucunu bana doğrulttu. "Benim onu öldürmen bir fedakarlık sayılmaz" diyerek annemin üzerindeki ellerini çekti ve bana doğru yürüdü. Aklından geçen düşünceleri tahmin ederken birkaç adım geriledim. İri adımlarla hemen yanıma ulaştı ve bileğimi tutup avucumu açtı. Hançeri parmaklarımın arasında bırakıp "Bunu sen yapacaksın" dedi. Gözlerinden çıkan ateş bile bir insanın iradesini sarsabilecek kadar güçlüydü. Fakat ben bir insan değildim. "Onu bile isteye öldüreceğimi sana düşündüren nedir?" diye sordum küstah bir sırıtışla. Bunu söyleyeceğimi tahmin edercesine gülümsedi ve başını salladı. "Her şeyin bir çözümü vardır."

Ateş MührüWhere stories live. Discover now