BÖLÜM 4: "Karalama"

555 59 6
                                    

Sergiden ayrıldıktan sonra yürüdüğüm sokak boyunca kafamdaki seslerin içine gömülmüştun. Ara sıra tenime değerek geçen serin rüzgâr beni gerçek dünyaya döndürmeye çalışıyordu. Tıpkı azrailin ince dokunuşu gibi, ürkerek kendime geldim. Bazı zamanlar sebepsiz yere vücudumuza titreme geldiğinde bunun bizi zamansız bir şekilde ziyarete gelen azrailin habercisi olduğunu söylerler. Eğer söylenenler doğruysa, o zaman azrail bugün beni birkaç kez ziyaret etmiş gibiydi. Sonbaharın serin rüzgârları kendi yerini kışın soğuk rüzgarlarına bırakmaya başlamıştı. Üzerimde duran ceketimi bedenime daha çok sardım ve hızlı adımlarla yürümeye devam ettim. Bir sokağı daha geçtiğimde iş yerimin önüne gelmiştim. Bugün iş sırası bende olmasa da bu şehirde kalan tek arkadaşımı görmek ve kafamı biraz olsun dağıtmak istiyordum.

İş yerinde bugün Lorna'nın sırasıydı. Birkaç adımlık mesafeden sonra kafenin önünde durdum ve soğuk havanın içeriye fazla dolmasına izin vermeden hemen kapıyı hızlıca kapattım. İlk önce bakışlarımızın kesiştiği birkaç çalışana selam verdikten sonra köşede bir yere geçtim ve çantamı bıraktım. Tekrar masadan kalkarak mutfağa doğru ilerledim ve içeriye girdim. Beni gören patronum anlık bir şekilde şaşırarak "Martin, ne işin var burada? Yoksa fazladan iş günü mü istemeye geldin?" diye sordu. Bu sefer ona fazla takılmadım ve sadece "Endişelenmene gerek yok Jones" dedim. Arkadaki siparişlerden birini yetiştirmeye çalışan Lorna'ya doğru ilerledim. Yanına eğildim ve yanağına küçük bir öpücük bırakarak "Arkadaşımı görmeye geldim" diye konuştum.

Jones işlerin yoğunluğu yüzünden pek fazla takılmadı ve mutfaktan ayrıldı. Lorna elindeki salatayı hemen hazırlayarak müşteriye göndermek için daha da hızlandı. El hareketlerini durdurmasa da başını hafifçe yana doğru eğdi ve bana bakarak, "Sergi nasıl geçti?" diye sordu. "İdare ederdi, beklentimi yüksek tutmamıştım" dedim. Onun bu meselede verebileceği tepkiyi bilmediğim için konuyu bütün açıklığıyla ona anlatamazdım. Lorna bıkkın bir şekilde iç çekerek "Tek başına dolaşırsan tabii ki, sıkılırsın" diye konuştu. Kaşlarını çattı ve hazırladığı tabağı elime tutuşturdu. "Masa 11" dedi ve sırtımdan ittirdi. Kapıya doğru yürürken, "Sıkıldığımı söylemedim ki" diye konuştum. O ise sıradaki siparişi hazırlamak için malzemeleri almaya başlarken "Sıkılmasaydın neden bu kadar erkenden ayrılıp buraya gelirdin ki?" diye sordu.

O cümlesini bitirdiği anda ben mutfağın kapısından çıkmış ve siparişi götürmek için oradan ayrılmıştım. Bu sırada söyledigini düşünme fırsatı buldum. Normalde serginin bitimine birkaç saat vardı, fakat ben yaşadığım olaydan sonra hızlıca oradan ayrılmayı ve bu konuyu kafamdan atmayı seçmiştim. Belki de sorunlarımdan kaçmamam gerekirdi, fakat ben fazlasıyla yorulduğum için yanlış yolu seçerek kaçmıştım. İnsan mantığına uymayan bu olayı nasıl araştırabilirdim ki?
Sadece iş çıkışına kadar burada durmayı ve mesai bitiminde Lorna'yı bize davet etmeyi düşünüyordum. En son ne zaman başbaşa bir buluşma gecesi yaptığınızı bile hatırlamıyordum. Eskiden James, Lorna ve ben sürekli bizim evde buluşur ve sabaha kadar sohbet ederek film izlerdik. James üniversite için şehirden ayrıldıktan sonra Lorna ve benim de arama mesafeler girmişti.

Bu mesafe gerçek anlamlı olmasa da duygusal bir şekilde aramıza girerek bir duvar örmüştü. Belki de bu duvarı ören ve temellerini atan kişi bendim. Hastalığım yüzünden ondan uzaklaşmaya başlamış ve daha az görüşür hale gelmiştik. Bu yüzden aramızı tekrar düzeltmek için çabalıyordum. Elimde tuttuğum siparişi müşterinin önüne koyduktan sonra hemen mutfağa geri döndüm. Konuşmak için tekrar onun yanına gitmek istediğimde beni durdurdu ve "Lena, üzgünüm ama bugün konuşmak için hiç zamanım yok. Gördüğün gibi sadece müşterilere zaman ayırabiliyorum" diye söylendi. Başımı sallayarak hiçbir şey söylemedim ve mutfaktan ayrıldım. Boş masalardan birisine doğru ilerledim ve oturdum. Masanın üzerindeki sipariş zilini çalarak bekledim.

Ateş MührüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin