BÖLÜM 24: "Gücün karşılığı"

Start from the beginning
                                    

Lendor hikaye anlatmaya başladığında herkes pürdikkat onu dinliyordu. "Annen aslında sıradan bir kadın değil, hatta bir insan bile değil. Lanet devreye girdiğinde ve ruhun bu gezegene geldiğinde bilgisiz bir insanoğlu seni nasıl buldu? Bunu hiç sorguladın mı?" diyerek başını kaldırıp bana baktı. Annemin ağzı bağlıydı ama gözleri ve çırpınışı onun söylediklerini doğruluyor gibiydi. Ben aslında başka bir evrene ait olan ve ruhu lanetten kurtulabilsin diye üzerinde büyü yapılan bir çocuktum. Bu büyü sayesinde başka bir evrendeki bu gezegende yaşamımı sürdürmüştüm. Fakat annemin beni nasıl bulduğu hep bir muammaydı. Sıradan anneler gibi beni kendisi doğurmuş olamazdı. Büyü yapıldığında neredeyse bir yaşındaydım. Bu yüzden bu gezegende beni bulma hikayesi gizemliydi.

"Astoria aslında bizim evrenimizin ilk gezginlerindendi. En başarılı olanlarından biriydi ama bu dünyaya yaptığı seyahat sırasında bir insana aşık oldu. İlk başlarda bu adamı bizim evrenimize getirmek istedi, fakat tanrılar buna çok karşıydı. Evet, tanrılar diyorum çünkü ilk zamanlar evrenimiz birçok tanrı'ya sahipti. Astoria başka bir yol aramaya başladı ve en sonunda her şeyinden vazgeçerek dünyada kalmak istediğini söyledi. Tanrılar başka bir evrene ait olan bir canlının ömür boyu orada yaşamasını tehlikeli buluyordu. Bizim büyümüz diğer evrenlerde yayılmamalıydı."

"Astoria en kıdemli ve güçlü gezginlerden birisiydi ve tanrılar arasında oldukça seviliyordu. En güçlü savaşçılarından birisinin böylesine büyük bedellere razı olduğunu görünce sinirlendiler. Başka bir evrenden olan ve ona yabancı olan bir kişi için kendi güçlerinden feragat ederek tanrılarına karşı çıkıyordu. Muhtemelen 50-60 yıl içerisinde ölecek birisi için kendi yüzlerce yıllık yaşamını hiçe sayıyordu. Onun bu hareketi tanrıları deliye çevirse de Astoria vazgeçmedi."

Anlattıkları beynimi öylesine meşgul ediyordu ki, başka bir şey düşünemez olmuştum. Bütün dikkatim Lendor'un dudaklarının arasından çıkacak kelimelerdeydi. Annem ise eskiye nazaram daha sakindi ve nefesleri düzene girmeye başlamıştı. Artık bu yolun dönüşü olmadığını kabullenmiş gibiydi. Gerçeklerin gün yüzüne çıkma zamanı çoktan gelmişti.

"Öyle değil mi, Astoria? Geri kalanını kendin anlatmak ister misin?" diye sordu anneme bakarak. Ağzına bağlanan kumaşın düğümünü açtı ve bir kenara fırlattı. Annem gözleri dolu bir şekilde onu izliyordu. Kendini sıktı ve konuşabilmek için dudaklarını araladı. "Onlara yüzyıllarca hizmet ettim bu hizmetlerimin karşılığında tek bir şey istedim. İlk başlarda bunu reddetseler de içlerinden bir tanesinin beni desteklemesiyle razı geldiler. Karşılığında ise bizim evrenimizin büyüsünün diğer alanlara yayılmaması için bütün güçlerimi alacaklardı. Bir ceza olarak yine ölümsüz olacaktım ve sevdiğim adamın ölümünü görmeye mahkûmdum. Fakat bundan sonra kendi evrenime bir daha geri dönemeyecek ve hayatıma bir insan olarak devam edecektim. Bütün şartlarını kabul ettim, bir saniye bile düşünmeden hepsine razı oldum."

Annemin gözlerinden akan ve durmak bilmeyen yaşlar usulca yanaklarını ıslatıyordu. O an sadece yanına koşmak ve ona sarılmak istedim. Kırgın ve endişeli bakışlarım onun her hareketini özenle izledi. Dudaklarımı birbirine bastırdım ve ona destek verircesine başımı salladım. Dudakları düz bir çizgi halında kenarla doğru kıvrıldı. Buruk bir şekilde gülümseyerek benim hareketimden cesaret aldı. Yeniden dudaklarını aralayıp konuşmaya devam etti. "Uzun yıllar boyunca sevdiğim adamla huzur içinde yaşadım. Kendi evrenimde yüzlerce yıldır elde edemediğim mutluluğu burada onunla sadece birkaç senede bulmuştum. Benim nereden geldiğimi ve kim olduğumu bilse de sırrıma ev sahipliği ediyordu. Aradan yıllar geçti ve sevdiğim, huzuru bulduğum adam yaşlanmaya başladı. Onun hastalandığını ve yaşlandığı görmek bile benim için en büyük işkenceydi."

"Nihayetinde hayatımın aşkı öldü. Artık bu fani dünyada tek başıma ve yalnızıdım. Kendi evime geri dönemez ve hiçbir şeyi eskiye çeviremezdim. Hoş, böyle bir fırsatım olsa yine aynı seçimi yapardım. Ölmek istesem bunu bile yapamazdım. Kendi başıma geçirdiğim yirmi yılın ardından o gün bir kabusla uyandım. Neredeyse seksen sene sonra kendi gezegenimden bir işaret almıştım. Kendi evrenimizde zaman kavramı çok daha farklıydı ama tek bir şeyden emindim. Tanrılar savaşıyordu. Rüyamda içlerinden bir tanrının sağ kurtulduğunu, fakat aynı benim gibi güçleri elinden alınarak sürgün edildiğini gördüm. Buraya gönderilmişti, benim gibi dünyaya lanetlenmişti. Tanrılar binlerce yıldır hüküm sürmüş ve her şeyi birlikte yaratmışlardı. Hepsinin aklı ve güçleri vardı, bir ahenk içinde düzeni koruyorlardı. Rüyada sadece bir tanrının dünyaya düşüşünü görebilmiştim"

Ateş MührüWhere stories live. Discover now