20. Bölüm

3.1K 152 36
                                    

Lie Shine ~ Genç ölebilirim

Bölümü okumadan önce 3. Bölümü tekrar okumanız tavsiye edilir. Duygu daha güzel geçer...

Ağlamaları durmuş iskelede öylece denize bakıyordu Arya. Sanki karşısında biri varmış gibi gözlerini bir noktaya dikmiş öylece bakıyordu.

Delirmiş gibi...

Konuşsa söyleyecek çok şeyi vardı. Herkese ama herkese. Yerine başka birini koyan, gözlerinin önünde başkasını seven babasına, nerede olduğunu bile bilmediği, internetteki fotoğraflarına bakarak uyuduğu Atakan abisine, bir iftiraya inanıp ona tokat atan Ediz abisine, ölse sevinecek olan Poyraz abisine, hastayken bize de bulaştıracaksın diyip arkasını dönüp giden Baran abisine, ona iftira atan, taciz edilmeye çalışılmasına göz yuman, kılını bile kıpırdatmayan Demir'e, onun dolandırıcı olmadığımı bilen ama bilmiyormuş gibi yapan Hazar ve Hazer'e, yanındayım abla diyip ertesi gün ortalardan kaybolan Onur'a, Akın'a, Bulut'a, Burak'a, Afra'ya, Nisa'ya...

Söylese çok sözü var. Konuşsa, bağırsa çağırsa anlatacak çok şeyi var. Hiçbir şeyin yok diyip geçerler diye mi bu korkusu yoksa ona inanmazlar diye mi?

Dünya, evren, kainat...
Susan, söyleyeceği ne varsa yutan, kelimelerinin dişlerinin arasına takımasına müsaade eden insanlarla dolu. Acılı insanlarla..

Sabah oluyordu...
Yine bir sabah daha geliyor, güneş herşeye rağmen doğuyordu. Adeta umudunu kaybetme dercesine. Ne diyordu rabbimiz kelamında

"De ki: “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir”
(Zümer, 39/53).

Allah çıkış yolu gösterendir. Allah sebebine sarılanları ve gerisini ona bırakanları sever. Umudunu yitirme! Şüphesiz Allah senin için en hayırlısını bilendir.

---------------------------------------

Ayağa kalkamıyordu. Sanki bütün gücü çekilmiş gibiydi. Ayakları titriyor onu taşımamak için direniyordu. Sabah olmuştu ama o yerinden kıpırdayamıyordu. Sabahın erken saatlerinde balık tutmak için gelen balıkcılar ona acıyarak bakıyor ne olduğunu, kimin ne yaptığını düşünüyorlardı. Yakındaki parktan gelen çocuk seslerini dinliyordu. Çocuk kahkahalarını, salıncakta sallanan çocukların "Baba daha hızlı haydii daha hızlı" diye bağırışlarını...

Sahi en son ne zaman onlar gibi içten gülmüştü. En son ne zaman bir çocuk gibi eğlemişti. En son ne zaman babasının onu parka götüreceği günü hayal etmişti. En son ne zaman hayal kurmuştu...

Ayağa kalktı. Herşeye rağmen yine düştüğü yerden kalktı. Yine düştüğü yerden tek başına kalkmıştı, kalkabilmişti. Yavaş yavaş eve doğru yürümeye başladı. Öyleki arabayla yarım saate varılabilecek yolu, ağlamaktan şişen gözleriyle önünü göremediğiniden takılıp düşe düşe iki saatte gelmişti.

Evde anlam veremediği bir kalabalık hâkimdi. Herkes evdeydi. Oysa saat çoktan öğlen olmuştu dışarıda olmaları gerekmez miydi?
Hızla odasına çıktı ve yatağına yattı. Öyle ki odasına gelince ne kadar üşüdüğünü anlayabilmişti. O bir zamanlar donmaktan hasta olduğu odası bile onu ısıtmaya yetmişti. Yaşadığı herşey bir bir gözünün önünden geçti.
Çektiği acılar, kalp kırıklıkları, çaresizlikleri, dayak yediği günler, gelmeyenleri beklediği zamanlar, haykırmak isteyip de herşeyi yuttuğu zamanlar. Hepsi adeta ruhuna defalarca saplanıp çıkan bıçaklar gibiydi.
Ne çoklardı...

--------------------------------------

Gözünü aşağıdan gelen seslerle açmıştı. Akşam olmuş, ümidini yitirme diyen güneş batıyordu..

YARININ KIRIKLIĞI /Ara VerildiWhere stories live. Discover now