48. KORKULAN YARINLAR

187 21 1
                                    



KENAN'DA BİR
SÜVEYDA

48. BÖLÜM: "KORKULAN YARINLAR"




Gözlerimi araladığımda Kenan'ın sırtını yatak başlığına yasladığını ve elindeki telefonun ekranına baktığını gördüm. "Kenan," diye mırıldandım gözlerimi ovalarken. Onun bakışları benim yüzüme indi ancak benimkiler telefonun arkasına sabitlenmişti. Gözlerimi kıstım, daha dikkatli baktım ve anladım ki panter kuyruğu sallanan elindeki telefon onun değil, benimdi. "Ayıptır sorması ne yapıyorsun telefonumla?" diye sorduğumda bakışlarımı yüzüne çevirmiştim.

Utanmadan, çok rahat bir şekilde, "Sana gelen mesaj isteklerine bakıyorum," dediğinde yüzündeki gülümsemeyle bakışlarını yenide telefona çevirdi. O arada baş parmağını da ekran üzerinde hareket ettiriyordu.

"Bana gelen mesaj istekleri derken?" yüzümü yaslayarak uyuduğum yastıktan başımı kaldırdım.

"Bu arkadaşlar..." dedi duraksayıp yüzünü buruşturarak, bakışları hala ekran üzerindeydi desem? "Ne garip fantezileri varmış bir türlü çözemedim gitti."

Merakla yanına yaklaşıp ekrana baktığımda istagram sayfamın mesaj isteklerinin olduğu yerdeydi. "Ay Kenan," diye geri çekildim. "Telefonumu karıştırıyorsun, yaptığının ne kadar ayıp bir şey olduğunun farkında mısın sen acaba?"

"Karımsın karım," dedi bastırarak. "Ne ayıbı?" bakışlarını yeniden ekrana çevirdi. "Yok bizim aramızda ayıp falan."

Göz devirdim. "Evli olsak bile benim de özel alanlarım var." Sanki duvara konuşuyormuşum gibi ekrana bakmaya, tepkisiz kalmaya, beni dinliyormuş gibi görünüp de dinlememeye ve de daha büyük problem olarak umursamamaya devam ediyordu. "Yani olmalı!" diye sesimi yükselttim.

"Yok mu?" hala yüzüme bakıyordu.

Bir elindeki telefona bir de ona baktım. "Var mı?"

Cevap vermedi.

"Kenan?"

"Dur Süveyda," dediğinde yüzüme bakmamaya devam ediyordu. "Dikkatimi dağıtıyorsun, okuyamıyorum."

"Ver bakayım telefonumu," almaya çalıştım ama kendine çekmesiyle elim boşta kaldı. "Ver dedim!"

"Sadece bakıyorum," dediğinde yüzünde gülümseme vardı. Sanırım bayağı eğleniyor olmalıydı. "Sana alev atmışlar mesela..." benim kaşlarım çatılırken onun yüzündeki gülümsemesi çoğalıyordu. "Karşılık olarak küfür yazabilirdim ama ben o kadar seviyesizleşmiyorum, o kişi ve onun gibilerini engellemiyorum bile." Kollarımı göğsümde toplamadan edemedim. "Ne bakıyorsun öyle? Yalan mı? Sana alev atan, kalp atan dedelere karşı fazla saygılı, kibar ve de güler yüzlüyüm... Benden daha ne istiyorsun?"

"Dedeler mi?" diye demeden edemedim. "Baktığın yer taş gibi mankenlerin sıralandığı ajans gibi tamam mı, ne dedesi?" başını düzelttiğinde yüzündeki ifade dağılmaya başladı. "Türk lokumu gibi kara kaş, kara göz var, uzun boy Alman var, çarşaflı Arabistanlılar var, esmer İranlılar var, yahu sarışın İtalyan bile var..." kaşları çatıldı, dudakları aralandı ve ben ne söylediğimin yeni yeni farkına varıyordum. "Yani dedelerden daha çok onlar var işte."

"Benim canım karım bu konuya ne kadar vakıf peki?" sinirlenmekten ziyade bozulmuştu.

"Şey..." dedim ne diyeceğimi bilemeyerek.

"Ney?"

"Kenan," diye sitem etmeye başladım. "Telefon benim telefonum, hesap benim hesabım... Her insan gibi ben de arada girip bakıyorum. Şimdi bunun hesabını mı soracaksın bana?"

KENAN'DA BİR SÜVEYDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin