37. YENİ DOĞAN GÜNEŞ

228 19 0
                                    

KENAN'DA BİR
SÜVEYDA

37. BÖLÜM: "YENİ DOĞAN GÜNEŞ"

Kuş dediğin yalnız uçmayı, aslan dediğin yalnız avlanmayı öğrenmezdi... Ve çocuk dediğin kendiliğinden büyümezdi. Ama ben? Kendimi neden sürekli yalnız hissettiğimin sebebini kesinlikle anlamıyordum. Kimsesiz. Sahipsiz. Mutsuz.

Hepimizin hayatlarında yıkımlar, aşklar, aldanmışlıklar, ümitsizlikler, belirsizlikler, hüzünler, ihanetler oluyordu. Tercihini kötü olandan kullanmaya gerek yoktu ki! İnsan kendini ne diye cirkefliğe yakıştırırdı ki? Bir diğerimizin bir diğerinden farkı yoktu oysa. Bu sahtecilik, bu ise boyanan hayatlara ve birilerinin hayatını durma noktasına getirmeye gerek var mıydı?

Bir insanın Azrail'i değil, can suyu olmayı tercih ederdim. Haksızlık yapacağıma haksızlığa uğramayı yeğlerdim. Bu kirli dünyada yaşamak ve sevmek oldukça zordu. Polyana kalıbına girmeye çalışmam, bu dünyanın kimseye kalmayacağını bilemdendi. Hesapsız kapanan defterler zamanı geldiğinde acıyla açılırdı.

Kimsenin bir başkasının hayatının hükümsüzü olmaya hakkı yoktu. Benim hayatımın veya İhsan'ın hayatının hükümsüzü olmaya ne babamızın ne de annemizin hakkı vardı. Tıpkı Ege ve Kenan'ın hayatının hükümsüzü olmaya; Berrin'in, Kenan'ın kendi annesi ya da babasının hakkı olmadığı gibi.

Ağlarken, "Ölmüş müdür?" Diye sorarken buldum kendimi... Renkli yazılarla dolu duvara sırtımı yaslamış, parmaklarımın etrafını saran etleri çekiştirirken bileklerimi dizlerimin üzerinde tutmuş, karşımdaki duvarda dört satır iç karartıcı yazılara bakıyordum.

1. İntihar girişimi başarısız

2. İntihar girişimi başarısız

3. İntihar girişimi başarısız

4. İntihar girişimi başarısız

"Gerçekten de ölmüş müdür, Eylem?"

"Bilmiyorum," diye yanıtladı beni. Sert çehresinin çizili olduğu duvarın dibine uzanmış, resmine odaklanmış, parmaklarını tırtıklı betonun üzerinde gezdiriyordu. "Bence ölmemiştir..." Bileğimi burnuma dayayıp hıçkırarak ağladığımda, "Yeter be!" diye sesini yükseltti. Parmakları duvardan uzaklaşmış, yüzü yüzüme çevrilmişti. "Sabahtan beri zır zır zır!" Sanki kendisi ağlamak istemiyormuş gibi. Uzandığı yerden kalkıp resminin çizili olduğu duvara sırtını sertçe yasladı. "Yasemin hep ağlıyorsun sus artık ya! Of!"

Bileğimi yüzümden uzaklaştırıp yüzüne bakmaya çalıştım ama floransın keskin beyaz ışığı gözlerimi rahatsız ediyordu fakat buna rağmen ona bakmaya devam ettim. "Sen gel bir benim içime uğra bakalım sağ çıkabiliyor musun? İhsan'ın ölüp ölmediği belli değil, Kenan vuruldu, ne durumda bilmiyorum, çocuklar kiminle, nerede, ne yapıyor..."

Dolu dolu gözleriyle, "Abim çıkartır bizi," dedi. Bu defa dizleri üzerinde tuttuğu ellerinden etler kopartan o oldu. "Buraya gelmeden önce ona mesaj bıraktım."

"Nasıl?" diye merakla sordum.

"Salak mıyım ben kızım?" dedi. "Seni evden çıkardıklarını gördüğüm gibi abime başım belada diye mesaj attım. Sonra buraya gelince direkt konum attım. İçeriye girmeye kararlıydım. Yakalanırsam benden telefonumu almasınlar diye binanın yakınlarına bir yere attım. Yerimiz sabit olduğu sürece abim bizi hemen bulur."

Sevinmem gerekirdi ama başaramadım. "Sen niye eve gelmiştin? Ve peşime takılmışsın..."

Dakikalardır elleri üzerinde tuttuğu bakışlarını yüzüme kaldırıp, "İhsan için," dedi. "Berrin yaşadığını söyledi... Ve başka şeyler de anlattı."

KENAN'DA BİR SÜVEYDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin