Karanlık

93 20 25
                                    

Başı şiddetle ağrıyordu. Gözlerinin üstünde sanki koca bir dev oturmuş, göz kapaklarını oynatmasına izin vermiyordu. Uyanmak çok da akıllıca bir fikir değildi. Zaten beyni de buna izin vermiyordu. Daha fazla düşünmeden kendini tekrardan derin bir uykunun kollarına bıraktı...

Duyduğu tıkırtılardan çıkardığı tek sonuç balkon kapısının açık kaldığı ve Arsız'ın eve girdiğiydi. Arsız, mahallenin kendisiydi ama Duru'nun balkon kapısını açık gördüğü anda onun evine damlardı. Yatağında doğrulmak için bir hamle yaptı. Fakat ne doğrulabildi ne de gözlerini açabildi. Birden çatlayan beyninde bir ampul yandı! En son kulaklarında evsizin sesi ve ağzına kapanan bir eldi.

Kafasının içindeki sisler yavaş yavaş yok olurken ellerinin bağlı olduğunu hissetti. Kıpırdamak için bütün gücünü kullansa da başarılı olamadı. Emin olduğu tek şey bir yatakta yattığıydı. İçinde hissettiği korku tüm benliğini sardı. Nasıl bir girdabın içindeydi? Çığlık atmak için tüm nefesini içine çekti avazı çıktığı kadar "İmdatttt, kimse yok mu? Yardım edi..."

Zemine vurulan sert bir cismin sesi bütün nefesini tekrar içine kaçmasına sebep oldu.

"Kulağımın dibinde bağırıp durma küçük hanım"

Bir kadın sesiydi. Hemcinsi vardı yanında kesinlikle ona yardım ederdi.

"Lütfen bana yardım edin, ben kimseye bir şey yapmadım bana zarar vermeyin"

Kulağına gelen sabırsız ve bıkkın nefes "Kimse sana zarar vermek niyetinde değil"

"Zarar vermeye niyetiniz yoksa ellerimi çözüp şu gözümdeki bağı açın."

"Biraz sabırlı ol ve söyleni yapıp uslu dur."

Ayak sesleri ona yaklaştı. Bir el omuzlarından tuttu.

"Eğer bana dokunursan seni yaşadığına pişman ederim. Yaklaşma bana."

"Kızım sen de hem ellerimi çöz diyorsun hem de yaklaşma diyorsun."

Duru'nun verdiği tepkiyle bir an duraksayan el onu şu andaki durumun tezatlığına göre nazikçe olduğu yere oturttu. Önce ellerini sonra da gözündeki bağı çözdü.

Nihayet karanlıktan kurtulmuş olmanın rahatlığıyla bir yandan bileklerini ovarken diğer yandan da gözlerini ışığa alıştırmaya çalışıyordu. Görüşü netlik kazanınca yanında durup oturmasına yardım eden kişiyi hızlıca süzdü. Hiç yabancı değildi. Kısa süreliğine nereden hatırladığını düşünmeye çalıştı! Belleğindeki pusluluk devam ettiği için fazla da zorlamadı. Nasıl olsa kafasının karışıklığı geçince hatırlarım diye düşündü. Başını tekrar bileklerine çevirdi. İz yoktu! Allah'tan insaflılardı fazla sıkıp canını yakmamışlardı. Karşısında altmışlı yaşların sonunda olduğunu tahmin ettiği bir kadın vardı.

Gümüşe çalan kır saçları sıkı sıkıya tepesinde topuz yapılmıştı. Tam bir aristokrat yüze sahipti. Laciverte çalan mavi gözleri çok tanıdıktı.
Elinde tam bir sanat eseri baston vardı. İki eliyle oturduğu berjerden onu kendine dayanak yapmıştı.
Gözlerini yaşlı kadından ayırıp etrafını inceledi kaçırılmış olduğu için kendini izbe dökük bir yerde sanıyordu ama hiç de düşündüğü gibi değildi. Çok ferah ve zevkli döşenilmiş bir odaydı. Yerden tavana kadar dışa açılan bir cam vardı. Açıldığı yer balkon diye düşündü.

"Odayı incelemen bitti mi küçük hanım?"

Aslında daha bitmemişti.

"Şey, bitti diyemem. Ne de olsa insan her zaman böyle bir yere kaçırılmıyor."

Yaşlı kadın eliyle boş ver anlamında bir işaret yapıp tekrar konuşmaya başladı.

"Şuna kaçırılmak demeyelim de zorunlu misafirlik diyelim."

Serseri SevdamWhere stories live. Discover now