Yağmur

265 24 41
                                    

Gök delinmiş derler ya, işte öyle bir yağmurun ortasındaydı. Az önce telefonda aldığı haberin siniriyle çalıştığı restorana yetişmeye çalışıyordu. Geç kaldığı her dakikada şef garsondan yiyeceği azarın düşüncesiyle içindeki kaygı ve kötü his adımlarını daha hızlı atmasına sebep oluyordu. Tabiri caizse donuna kadar ıslanmıştı ama bir saniye bile durup bu sağanağın hafiflemesini bekleyemezdi.

Personel kapısından girmek için ara sokağa girdi. Orası kuytuda kaldığı için yağmurun yoğunluğu azalmıştı. O anda tek istediği demli bir çay ve nefesini içine doyasıya çekeceği bir sigaraydı. Çöp konteynırların sıralandığı alanın üstünde kapıya kadar bir tente vardı. Tentenin altına geçtiği anda biraz nefes almak için durdu. Yağmurun ve etraftaki sesleri kendine kamufle ederek dakikalardır içinde tuttuğu öfkeyi dışa vurarak çığlık atmaya başladı. Çığlığı boğazını yırtarcasına etrafta yankılandı. Yağmur damlalarına karışan gözyaşlarıyla birlikte bu yaşında ne kadar yorulduğunu haykırıyordu.

"Bıktım artık bıktım. Senin bana bakman gerekirken benim sana bakmamdan bıktım. Keşke ölsen de..."

Sözcüğünü bitiremeden arkasında meydana gelen gürültü yüzünden susup hızla döndü. Bir kedinin çöp konteynırının kapağını kapattığını tahmin ederken karşısında gördüğü evsiz yüzünden irkildi!

Aslında onunla sürekli karşılaşırdı hatta çoğu zaman ona mutfağın çöp olmayan yiyeceklerinden verirdi. Yağmurun verdiği üşüme ve irkilme korkmasını tetiklemişti. Tüyleri diken diken olmuştu.
"Sen miydin dostum korkuttun beni. Rahatsız ettiysem kusura bakma. Etrafta kimse yok diye kaderime saydırıyordum."

Personel kapısının birden açılmasıyla evsiz arkadaşıyla sohbeti kesip çıkanın kim olduğuna baktı!

Çıkan garsonlardan Ahmet'ti. Rahat bir nefes aldı. Şef garsonda olabilirdi diye düşündü.

"Geldin mi? Şef Garson seni soruyor. Soyunma odasında üstünü değiştiriyor dedim, acele et yalanım belli olmasın."

Ahmet'le aynı üniversitedeydi ama sorsanız hangi bölüme gittiğini dahi bilmiyordu. Sadece merhabalaşırlardı. İşe girdikten bir süre sonra kampüste karşılaşmış birbirlerine kafa selamı verip yollarına devam etmişlerdi. İkisi de gündüz okuyup gece okul parası çıkartmak için bu restaurant da çalışıyordu. Öğrenciler için yorucuydu ama maaşı ve bahşişi yüksekti.

"Çok teşekkür ederim Ahmet. Bu iyiliğini unutmayacağım"
Minnet dolu bakışlarını ondan çekmeden kapıya ilerledi.

Kapıya bir iki adım kalmıştı ki!

"Önemli değil her zaman dinlerim seni" diye bir ses duydu. Konuşan Ahmet değildi. Evsize yemek verirken o konuşur o da onu dinlerdi. İlk defa görüntüsü dışında sesiyle de müşerref olmuştu. Asla insanların dış görünüşlerine göre yargılamaz ya da onları bir kalıba sokmazdı. Fakat ne kadar karizmatik ve tok bir sesi olduğunu da anlamış oldu. Görüntüsüyle tam bir tezatlık oluşturduğunu fark etti.

"Olur" diyebildi sadece.

Hızla içeriye personel odasına gitti. Işık hızıyla üstündekileri çıkarıp üniformasını giydi. Her şeyi sırılsıklamdı. Islak kıyafetlerini kaloriferin üstüne serdi. Mesai sonuna kadar kıyafetlerinin kurumasını umuyordu. Kapının tıklamasıyla kendine çekidüzen verdi. Kapının diğer tarafında kesinlikle SS subayı kılıklı şef garson vardır diye düşündü.

Serseri SevdamWhere stories live. Discover now