17. BÖLÜM

3 2 0
                                    

HOPE PARKER,

   Sevdiğiniz birinden vazgeçmek zorunda kalmak dünyanın en acılı hissiydi. Değer verdiğin birisi sana kendini değersiz hissettirdiğinde ve kendinizi ondan uzak durmak zorunda bıraktığınızda her şey daha da zorlaşıyordu. Sevgi bu kadar acımasız olmamalıydı, insanlar sevgiyi bir silah olarak kullanmamalılardı.

   Adish karşımda durmuş ve bana karşı hiçbir hissinin olmadığını söylüyordu. Olmayacağını. Bu ketum kral karşımda durup öylece kalbimi paramparça edebiliyordu.

   "İmkansız şeyler vardır," dedi yüzüme eğilerek. "Sen ve ben ise belki de bunların başında geliyoruz Hope, üzgünüm."

   "Sus artık." Dedim ayağa kalkıp ondan uzaklaşarak. Sırtımı ona dönmüştüm. "Sus çünkü nasıl hissettiğimi bilemezsin. Nasıl hissettirdiğini gram bilmezken benimle böyle konuşma! Sen beni veya bize ait olanları hatırlamıyor olabilirsin Adish," Öfkeyle karışık bir acıyla ona döndüm. "Ben sana ve bize ait olan her şeyle yaşıyorum." Kafama vurdum birkaç kere. "Bak, buradasın! Her şey burada! Sen beni unuttun ama ben unutmadım, her gün aptal bir hafızanın verdiği işkenceyi çekiyorum ben! Ne olacak sanıyorsun? Tüm bunlar bittiğinde ne olacak sanıyorsun?"

   "Hope," dedi bana doğru bir adım atarak. "Arkadaş olabiliriz, Lütfen. Bak sana tüm yaşananları unutturamam ama beni anla, seni seviyormuş gibi yapmam seni daha fazla kırmaktan başka bir işe yaramaz!"

   "Ben zaten kırgınım!"

   "Kehai öldüğünde sıfırdan bir hayat kurma imkanın olacak," dedi beni ikna etmek istercesine. "Bunu yapma, Hope! Bunu kendine yapma, kendine yeni bir hayat kur. Aş artık bir şeyleri."

   Gözümden akan yaşların haddi hesabı yoktu. Her bir gözyaşı içimde ki ateşin harlanmasına sebep oluyordu ve bu öfkenin ucu neye varırdı emin değildim. Benim çocuklarım vardı, onlar olmadan burada savaşmak zorundaydım. Ailem yanımda yokken, sevdiğim adam bir daha beni sevmeyeceğini öylesine bir muhabbetmiş gibi dillendirirken ben savaşmak zorundaydım. Ne uğruna?

   Tüm bunlar ne uğrunaydı?

   "Hazırım," dedim dan diye. Ne demek istediğimi anlamadığı için kaşlarını çattı. "Kehanet artık devreye girmek zorunda."

   "Ne?"

   "Gidip kehai'nin kıçını tekmeleyeceğim," dedim ona dik dik bakarak. "Yoruldum ve daha fazla devam edemem, o herifin işini bitireceğim. Kendimle birlikte."

   Arkama döndüm ve hızla evin dışına doğru koştum. At ile ilerlemek zaman kaybı olurdu, bunu bildiğimden gözlerimi kapattım ve kalbimle bağlı olduğum ejderhama seslendim.

   "Hope ne dediğinin farkında mısın? Ailene seni onlara sağlam teslim edeceğimi söyledim, kes şunu ve içeri gir. Bak bir plan içerisinde ilerlemek zorundayız."

   "Sen ve ben ortak değiliz Setlans kralı," dedim. Evet Hope, tam şuan duygularını devre dışı bırakman gerekiyor. Aynı onun istediği gibi. "Sen istediğini yaparsın ve bu beni ilgilendirmez, ben istediğimi yaparım ve bu da seni ilgilendirmez."

   "Ölmene izin veremem."

   "Öyle mi? Neyse ki sana sormadım." Konuşma iyice hararetlenmişti ki Evan'ın kükremesi kulaklarımı doldurdu. Başımı kaldırıp yukarı baktığımda yere süzülerek iniş yaptı.

ASİZA VÂRİSİOù les histoires vivent. Découvrez maintenant