savaş alanında aşk

76 11 7
                                    

"şimdi, bugün yaptığın hatalar neydi seonghwa?" yunho'nun büyük holde  yankılanan sesiyle durakladım. yemek kokuları ulaşmıştı hemen burnuma. saçlarımdaki suyu silkeleyerek içeri doğru yürüdüm. yunho'nun sesini Seonghwa takip etmişti.

"takla atarken durakladım. iki yerde zaman hatası yaptım."

"aferin biliyoruz zaten çok bilmiş." siyeon'un sesini de duyunca hafifçe gülümsedim.

"yo bence gayet güzeldi."

"ah hayır hayır wooyoung, insan kendini eleştirebilmeli. eğer yapmazsak asla harika olamayız."

y/n : alın size wpde durum yapabileceğiniz bir özlü söz.

içeri doğru yürüyüp bir çorba kasesi ve buta uzandım. alınca onlarla birlikte çocukların olduğu masaya yürüdüm. yanındaki boşluğa rağmen wooyoung yeri tamamen kaplayıp oturmama izin vermiyordu. aman ne şaşırtıcı! ben de boş bir masaya tek başıma oturdum.

"pekala hongjoong, bugünkü yaptığın en önemli hata neydi?"

"eğitime katılması?" bu siyeon'du. incinmiş hissettim bir kez daha.

"ejderhaya yem olmamasıydı!" tabii bu da hiç şaşırmayacağınız üzre wooyoung'du.

"sıska, sakar ve dikkatsizdi. zamanına uygun davranmadı. daha hızlı koşabilmesi lazım. tavsiyem biraz squad çeksin."

"aferin seonghwa! teşekkür ederim. duydun mu onu hongjoong? yarınki derse kadar bunu düşün. ha bu arada, ejderhalar hakkında bir kitap getirdim size. okuyun yarınki derse kadar."

yunho'nun naif sesi yürürken giderek azalıyordu. önümüze konulan kitaplardan sonra siyeon, san ve wooyoung sıkıcı diyerek büyük holde yankılanmıştı. fırsattan istifade seonghwa'ya doğru yaklaştım. kitabımı önüne bırakıp gülümsedim. pekala bu bizim için iyi bir fırsat olabilirdi.

"senle ben kaldık sanırım. beraber çalışmak ister misin?"

"kalsın, tam yedi defa okudum."

kalkıp gitmesiyle sözlerim yarıda kalmıştı. çünkü bu kitabı ben de defalarca okumuştum. fakat bu hala eksik hissetmeme engel değildi. kitabın sayfalarını karıştırıp okumaya devam ettim. ejderhamın resmini karşılaştırarak sayfalarda ilerledim. yavaşça tekrardan okumaya başladım.

"birinci bölüm, ejderha sınıflandırması; fırtına sınıfı, korku sınıfı, gizem sınıfı."

durup çizimleri inceledim bir süre. oldukça farklı bir sınırlandırma biçimimiz vardı kesinlikle. bir sayfa daha geçince yıldırım davuluna gelmiştim. deniz dibi mağaralarında ve çukurda yalnız yaşayan bir ejderhaydı bu. yakın çevresinde rahatsız eden insanları ses çıkararak öldürüyordu.

yapılması gereken ise, "çok tehlikeli gördüğünüz an öldürün."

sırada keresteci vardı. adını keskin kanatlarıyla büyük ağaçları bile kolayca kesmesiyle almıştı. tabii bunda da aynı korunma yöntemi vardı. "çok tehlikeli gördüğünüz an öldürün." sesim artık biraz daha yükselmeye başlamıştı çünkü her bir kelimeden sonra okuma heyecanım ilk defa okuyormuş gibi artıyordu.

"kazan ağız, kurbanını kaynar su fışkırtır. çok tehlikeli. değişen kanat, yeni doğmuş yavruları bile asit püskürtebilir, gördüğünüz an öldürün. gronkle, çatal boyun, skrill, kemik kıran, fısıldayan ölüm..."

hepsi hakkında detaylı pul bilgisi yoktu fakat şu vardı; nasıl öldürdüğü. öldürülmesi gerektiği.

"kurbanlarını yakar, kurbanlarını boğar, kurbanlarını gömer.." giderek hızlı hızlı okumaya başlamıştım.

"çok tehlikeli, çok tehlikeli, gördüğün an öldür, gördüğün an öldür, ve son olarak gecenin öfkesi. hız bilinmiyor. boyut bilinmiyor. yıldırım ve ölümün uğursuz ve acımasız tohumu."

bu sayfada hiç çizim yoktu. çünkü daha önce kimse onu yakından inceleyememişti. dahası bu ejderhada, benim avladığım ejderhada diğerlerinin aksine öldürün yerine kaçın ve saklanın yazıyordu. yaptığım çizimi çıkarıp sayfanın olduğu yere koydum. ben ilk miydim yani?

dalgalanan suyu seyretti bir süre jongho. yarım saat önce sıcacık onları kucaklayan güneş şimdi bulutların arkasına saklanmış, neredeyse hiç görünmüyordu. umutla biraz daha etrafa bakındı. ufak da olsa bir ejderha kıpırtısı arıyordu. sonunda derin bir nefes alıp sudan kafasını ayırdı. gördüğü şeyle tüyleri diken diken olmuş, esen rüzgar ruhuna kadar dokunmuştu.

"cehennem kapısı, bizi içeri sokun askerler!"

gemi gıcırtıları ve dümene asılan adamların soluk sesleri eşliğinde şişe doğru ilerlemeye başladılar.

"ya biliyo musun yunho, kitapta gecenin öfkesi hakkında hiçbir bilgi yoktu. başka bir kitap falan var mı ya da devamı? mesela ejderhanın öfkesine karşı yapılması gerekenler- " yunhonun heyecanlı sesiyle irkilmiş ve sözlerim yarıda kalmıştı. tam dibime lav püskürtmüştü ejderha. elindeli balta ve kalkanla titrek adımlarla yana kaçtım.

"artık odaklan hongjoong! bugün saldırıya yoğunlaşıcaz."

labirentin içinde koşmaya başladım. ölümcül nadder tam peşimden geliyordu.

"nadderlar çeviktir ve hızlı koşarlar. inşallah dünü squad çekerek atlatmışsınızdır!" mingi'ye doğru uçan keskin bıçak şeklindeki dikenlerle gerçekten ürkmüştüm. bu da neydi böyle!? bizi öldürmek için yunho yine profesyonel bir ders alanı yaratmıştı. çünkü çoğu labiret yolu çıkmaz sokaktı.

"kör noktasını ara mingi! bütün ejderhaların vardır." yunho'nun emir veren sesi duyulmuştu yine ejderha dövüşü kafesinde. yukarı kaldırdım başımı ve ona baktım. bıyığı ile oynuyordu üşengeç bir ifadeyle. çok rahattı öğrencileri ölümle güreş yaparken!

siyeon ve san ejderhanın tam önünde ona görünmemeyi başarmışlardı. aklıma not ettim bu kör noktayı. işin garip tarafı kör nokta kavgası yapan çocuklara bir anda püskürtülen ve zor kalkan koydukları lavdı. yunho'nun sesi bu defa alaycı bir şekilde yankılandı mekanda.

"kör noktaları var da sağır noktaları pek yoktur ikizler!"

" yunho hyung hiç daha önce bir gecenin öfkesine yaklaşan oldu mu?"

"hayır onu görüp de sağ kurtulan hiç olmadı. şimdi dersine odaklan!"

takla atan seonghwa ve wooyoungu takip ettim. ne yazık ki yine başaramamış, yarıda kalkanım ile düşmüştüm. ejderhanın dikkati bana dönünce koşmaya başladım. peşimden geliyordu son hızla. hem de labirenti yıkarak. tam o anda yön değiştirmiş, wooyoung ve seonghwa'ya doğru ilerlemişti.

"dikkat et fıstık ben hallederim."

yanlış yöne sapan wooyoung'un baltası ile kıkırdadım. ben ise hala ejderhalarla ilgili soru sormaya çalışıyordum yunho'ya. elenen wooyoungla beraber seonghwa nedense peşinde tonla kalın tahta duvar ve ejderha ile bana doğru koşuyordu.

"hyung hani kediler uyuklar ya, bu gecenin öfkesinin de hiç uyurken yanına yaklaşan olmamış mı?"

tam o anda üstüme düşen seonghwa'yla baltası kalkanıma o da üzerime çivilenmişti. san'ın savaş alanında aşk var diyen sesini duyabiliyordum. her ne kadar seonghwa'yla bu kadar yakın olmak hoşuma gidiyor olsa da şuan durum ciddiydi çünkü ejderha adım adım yaklaşıyordu bize doğru.

"öpüşürlerse kusarım."

siyeona bakıp göz devirdim..o sırada daha fazla bekleyemeyen seonghwa kaptığı gibi baltayı ve kalkanı ejderhanın kafasına geçirip bana dönmüştü. yüzünden öfkesinin ne kadar çok olduğunu görebiliyordum. bağırıp çağırarak bana bunların oyun olmadığını söyledi. zaten bildiğim için bu kadar endişeliydim ya!






You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Mar 28, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

dragons ; efsaneler - seongjoongWhere stories live. Discover now