21 - "Sana hükmetmemi seviyorsun, itiraf et."

Comenzar desde el principio
                                    

Bir sessizlik olduğunda ikimiz de birbirimize bakmaya başlamıştık. Masanın diğer tarafına, tam yanıma geldi ve önümde durdu. İşaret parmağı yanağımı belli belirsiz bulduğunda hafifçe okşamıştı. "Sana dokunmamak, bana zor olmuyor mu sanıyorsun? Sana dokunamamak benim işkencem, benim ölümüm."

Yutkunduğumda elini yanağımdan çekmişti. "Sana cehennemimi göstermiştim, orası benim cehennemim sanardım eskiden. Ama biliyorum ki artık.." dediğinde irislerimiz birbirimizin gözünü delip geçecekmiş gibi sert ama tutkulu bakıyordu birbirine. İkimiz de birbirimizin tam sınırındaydık şu an.

"Benim cennetim de cehennemim de sensin."

Bu cümlesi ise onun sınırlarına girmem için son cümleydi. Bir an bile düşünmeden ellerimi beyaz gömleğini aşarak boynuna doladım ve dudaklarını sertçe öpmeye başladım. Ondan nefret ediyordum, onu seviyordum, ona aşıktım ve gerçekten de kafam karmakarışıktı. İnsan sevdiği birinden bir o kadar da nefret edebilir miydi gerçekten? Sevmek böyle bir şey miydi? Sanırım bu sorunun cevaplarını çoktan bulmuştum.

Sevmek, birden çok duyguyu bir kişiye karşı hissedebilmekti.

Dudakları bana, istediği ve beklediği buymuşçasına ayak uydurduğunda sıcak nefesi yüzüme çarpıp tüylerimi diken diken etmeye yetiyordu. Büyük avuçları önce yüzümü bularak yanaklarıma yerleştiğinde de soğuk tenini hissetmiştim. Onu ilk gördüğümde anlamıştım nasıl biri olduğunu. Onun gibi zor ve sert biriyle tanışmak, yakınlaşmak benim için fazlaca duyguyu barındırıyordu. O birden fazla duyguydu, birine karşı hissedebileceğiniz her şeydi benim için.

Sertçe ve birbirimizi yıllar sonra ilk defa görmüşüz gibi bir özlemle birbirimizi tükettiğimiz esnada büyük elleri belimi buldu ve bol siyah tişörtüm üzerinden bastırdı belime. Bu hareketi bile karnımı hafifçe bükmeme sebep olmuşken ağzımın içinde dolaşan dili aklımı yitirmek üzere olduğumun bir işareti gibiydi.

Uzun saçlarının altına soktum ellerimi ve boynunda tam olarak birbirine kitledim. Hoyratça birbirimizi öpüşümüz bitmek bilmezken belimdeki elini, sanki daha fazla bastırabilecekmiş gibi sıkılaştırıp beni kendine bastırmıştı. Elleri hafifçe belimin biraz altına kaydığında beni beklemediğim bir şekilde kucağına alarak bacaklarımı beline dolamama izin vermişti. Yemek masasının hemen arkasında kalan mutfak adasına ilerledi ve beni soğuk tezgahın üzerine bıraktı. Nefessiz kalmıyorduk nefesi birbirimizde bulmuşuz gibi.

Alt dudağımı dişleri arasına aldığında ağzının içine doğru boğuk bir sesle inlememe engel olamamıştım. Bacaklarımı, oturduğum tezgah üzerine iki yana açmamla bacaklarımın arasındaki yerini almış, ellerini ise tekrardan olması gereken yere, belime koyarak beni kendine çekmişti.

Dudaklarımızı nefes nefese kaldığımızda zorla ayırmıştım. Kan tadını hissetmemle bir elimi boynundan çekerek dudağıma götürdüm ve alt dudağımın kanadığını fark ettim. "Siktir.." dediğimde yarım bir sırıtışla bana bakmıştı. "Sen kaşındın bebeğim. Sınırları zorlayan sensin." dediğinde ben de gülümsemiştim. "Evet ve bundan hiç şikayetçi değilim."

Nefeslerimizi birbirimize bakarak düzenlemeye çalıştığımızda boynuma yönelecekti ki bir elimi göğsünün üzerine koyarak onu durdurdum. Bu hareketime şaşkınlıkla bakıp geri çekildi biraz. "İstemiyorsan, sorun değil. Bana söylemen yeterli." diye hatırlattığında ciddi bir ifadeye bürünmüştüm.

"İstemiyorum değil, sadece daha iyi bir fikrim var. Sanırım bir şeyleri özledim..." dememle yüzümde tam anlamıyla şeytanca bir sırıtış oluşmuştu.

"Jeongin saçmalama, o kadar da değil. Sen bu haldeyken seni kırbaçlamayacağım." dedi oldukça ciddi bir ses tonunda. Aslında bu ses tonuyla cidden fazla çekiciydi ve kafamdaki düşünceler olmasa şu an burada onunla sevişirdim. Ama onun yerine çapkın bir gülümsemeyle, "Senin, beni kırbaçlayacağını kim söyledi ki?" dedim.

hotter than hell 'hyuninDonde viven las historias. Descúbrelo ahora