9. Bölüm

487 32 0
                                    

Ayaz'dan

Doruk ile o anları yaşadıktan sonra 1 haftadır Doruk benden köşe bucak kaçıyordu. Ben de düşünmesi için kendine zaman tanıması için evden çalışabileceğini söyledim. Yaklaşık 3 gündür o evden işi yürütüyordu. 1 kere yüzünü online bağlandığı toplantı da görmüştüm. Gözlerinin altı çökmüştü. Mavileri soluk soluktu. Dudakları yara olmuştu. Saçlarını yarım toplamış olan beden sadece iş ile ilgileniyordu. Ekibe sert direktifler verip disiplinli bir şekilde çalışmasını saatlerce izledim. Ne kadar sert gibi dursa da ekipte kodu yazamayan Selda'ya bile yardımcı olmuştu. Selda ile hiç iyi anlaşmıyorlardı. Minik meleğim kötü duruyordu. Benim yüzümden mi böyleydi? Bu yüzdense kendimi affetmeyebilirdim. O çok narindi. Onu saklamak istiyordum. Saçının teline zarar gelmesin istiyordum. Beni yanında ister miydi ki?

Bu düşünceleri kenara itip ağrıyan başımı ovaladım. Minik bedeni tam karşıma geçseydi utandığı zaman gözlerini kaçırsaydı tatlı tatlı gülseydi ne güzel olurdu.

Kalan işimi hallettim. Ekibin yanına gidip birkaç görev verdim. Görev ayrımını yaptım. Doruk olmayınca bu işlerde bana düşmüştü. Kendisi işleri oradan çok güzel yürütüyordu eskisinden pek bir farkı yoktu ama ben sürekli kontrol etme gereği hissediyordum. Bu uygulamayı batırmak istemiyordum.

Geri kendi odama döndüm. Saat akşam üzeri altıya kadar çalıştım. Mesai bitmişti. Hala işleri olanlar burada kaldı. Diğerleri ise şirketten ayrıldılar. Ben de işlerimi kaydedip paltomu giydim. Odamın ışığını kapatıp anahtarımla kilitledim.

Arabama bindim ama canım eve gitmek istemiyordu. Oflayıp arabayı çalıştırdım. O sırada telefonum çaldı. Arayanın Emre olduğunu görünce bekletmeden açtım.

"Ayaz Ayaz Doruk yok."

"Nasıl yok canı sıkılmıştır o yüzden çıkmıştır telaşlanma."

"Öğlen iki gibi birlikte çıktık evden ben ev için eşya bakacaktım o da  benim bir saat işim var dedi. Ama yok ikiden beri ulaşamıyorum nerede bu çocuk?"

"Tamam Emre bulurum ben onu telaşlanma sen eve git orada bekle oraya gelebilir."

"Tamam sağol Ayaz."

Telefonu kapatıp yan koltuğa attım. Emre'ye telaş yapma dedim ama şu an çok stres yapmıştım ya başına bir şey geldiyse?

Arabayla daha önce gittiğimiz yerlere baktım. Telefonu çalıyordu ama açan yoktu. 40 tane cevapsız çağrı yapmıştım ama birini bile açmamıştı. Arabamı park ettim. Birkaç kişiyi arayıp Telefonu üzerinden konumunu bulmasını istedim. O sırada aklıma dank etti. Hiçbir yerde yoksa olabileceği tek yer vardı.

Mezarlık

Koşarak geri arabama bindim. Olduğum konuma ters olan mezarlığa doğru sürmeye başladım. O sırada yağmur başladı. Umarım hasta olmazsın Doruk umarım oradasındır Doruk.

Yaklaşık 30 dakika sonra mezarlığa gelmiştim çok şiddetli yağmur yağıyordu.  Mezarlığı sadece sokak lambaları aydınlatıyordu. Koşarak mezarlığın demir kapısını ittirdim. Doruk'un annesiyle babasının gömüldüğü yere kadar yürüdüm. Bulduğumda sağ mezarın kenarında kıvrılıp yatmış bedeni gördüm. Yağmurdan her yer çamur olmuştu. Hemen yanına gittim.

"DORUKK."

"Ayaz."

"Şükürler olsun buradasın ne kadar korktum haberin var mı?"

Hiçbir şey demedi. Doğruldu. Üstü sırılsıklamdı. Bu soğukta altında sadece bir pantalon üstünde ise siyah bir tişört vardı. Mezar taşını öptü. Öptüğü mezar taşına baktım. 

TRAVMA (bxb)Where stories live. Discover now