"Ayaklarına kapanmayacaksın Oflaz. Gidip hesap soracaksın. Gerekirse çocukluğundan başlayarak içinde ne kadar kin, nefret varsa yüzüne söyleyeceksin." Kaçtığı şeylerin her zaman içinde kalmasına, onu üzmesine izin veremezdim.

Direksiyonu sıkan elinin üzerine elimi koyup okşadım. "Hadi gidelim, ben yanındayım."

Kabanımın yakalarını tutarak arabadan indiğimde Oflaz'da indi. Takım elbisesini giymesini istemem iyi olmamıştı sanki üzerine o kadar yakışıyordu kimse görmeden kuskanmaya başlamıştım. Arabayı kilitlediğinde anahtarı cebine attıktan sonra elini bana uzattı. Ellerimizi birleştirdiğimizde şirkete girmeden önce gözlerinin içine baktım. Kısa bir bakışta anlaştığımızda şirkete girdik. Evlendikten sonra ilk defa gelmiş olmak heyecanımı ikiye katlıyordu.

Şirkete girdiğimiz andan itibaren başlayan fısıldaşmalar kulağımıza ulaşıyordu. "Babam nerede?" Oflaz'ın danışmaya sorduğu soruyla kadın telefonu kulağına götürüp sayılara bastı. Oflaz telefonu elinden alıp kapattığında kadına gayet sert bakıyordu. "Babamın nerede olduğunu sordum?"

"Babanız şirkette değil şu anda." Oflaz gülmeye başladı.

"Babam, şirketin içinde, nerede?" Sesini yükseltmişti. Burnundan soluyordu artık.

"Oflaz bey babanız-" Oflaz kadının sözünü bitirmesini beklemeden şirket içinde ilerlemeye başladı. Adımlarını o kadar hızlı atıyordu ki ona ulaşmakta güçlük çekiyordum.

Babasının odasının kapısına geldiğinde kapıyı açıp içeriye girdi. Karşımızda olan görüntüye ağzım açık kaldığında Oflaz dimdik babasına bakıyordu. Yanında saten gömleği omzundan düşmüş en fazla otuz yaşında olan kadını görmezden gelerek sadece babasına bakıyordu.

"Annemin geldiğini duydun mu?" Ellerimiz birbirinden ayrılmıştı ve Oflaz benden birkaç adım ileriye gitmişti. Kadın hızlıca odadan çıkarken gözlerimle onu süzdüm iyileşir iyileşmez bir insan bu kadar iğrençleşebilir miydi? Sorun kadınla beraber olması değil kadınlarla beraber olmasıydı, sorun o da değil ağır bir hastalık geçirdikten sonra karakterinin bir nebze olsun değişeceğine ümit etmemdi.

Bozulmuş kravatını düzenleyip oğlunun gözlerinin içine bakarken koltuğuna yayıldı umursuzca. "Banane annenden?" Sinirle dudaklarını ısırdı Oflaz. Annesine yaptıkları benim bile içimi sinirle kaynatırken kim bilir Oflaz'ın canını nasıl yakıyordu.

"Gerçekten hiçbir şey hissetmiyor musun kimseye karşı. O kadar mı ölüsün?" Dudaklarını ısırdı. "Dedemin ölümüyle dalga geçmeden önce aynadaki ruhsuz suratınla yüz yüze gelseydin keşke." Polat Bey masaya elini sertçe vurup ayağa kalktı.

"Bu ne cüret!"

"Beni, böyle, susturamazsın!" Diye bağırdı Oflaz. "Arkamdaki kadını görüyor musun?"

"Tüm ömrümü uğrunda feda edeceğim kadın. Ayrıca senin gibi ondan bir çocuğum olsa kenara atmam. Bana aşkla bakan bir kadının tırnağına zarar gelmesine izin vermem."

Gözlerim doldu. Bir kez daha Oflaz'ın büyüdüğüne şahit oldum.

"Annem senin yüzünden akıl hastanesinde kalmış. Asıl hasta yıllarca, sevgisizce oğlunun bir adım uzağındayken o kadın duvarlarla bakışmış." Yakınında sözünü bile kullanmayı tercih etmemişti. Yakınken bile uzak olduğunu vurguluyordu. Birkaç adım daha gitti babasına. Polat Dinçer'in oğluna söyleyeceği bir şey yok gibiydi.

"Kimse ona git demedi."

"Kes!" Oflaz'ın sesi kulaklarımda yankılandı. Şu an babasına karşı ilk defa bu kadar gaddar olduğunun farkındaydım. Kaldırdığı elini saçlarına daldırdı.

L A Z A L | MOMMY ISSUESOnde histórias criam vida. Descubra agora