tüm kalbinle söyler misin peki

5.5K 616 91
                                    

Sonunda partiye geldiğimizde Jeonginin istediği olmuş ve gerçekten en son gelen biz olmuştuk. İçeri girerken açılan ikili büyük kapı sonrası kulaklarıma dolan yüksek sesli şarkı sonucu etrafa bakındım.

Herkesin gözleri direkt üstümüze dönerken içkilerin olduğu tarafı gösterdim yavaşça. Dördümüz de ne içeceğimizi düşünerek içki standına yürürken önümüzde bizden uzun birinin durmasıyla kafamı kaldırdım. Hyunjin gülümseyerek hepimize hoşgeldin diyip en son Jeongini süzdüğünde marstan bile görünecek şekilde birbirimize imalı bakışlar attık.

"Çok güzel olmuşsun!" Hyunjin her zamanki neşesiyle Jeonginin saçlarına, yüzündeki yıldıza, kıyafetlerine kadar dokunurken Jeongin ayaklı bir domates misali kırmızı kesilmişti.

"Sen de öyle hyung." Hyunjin kaç kere hyung demene gerek yok dediği hakkında Jeongine söylenirken onları yalnız bırakma kararı alıp standa geçtik. Standda duran birkaç şekilli pastaya bakıp sonunda çilekli gibi duran bir kokteyl aldım.

"Sizleri görmek ne büyük şeref!" Changbinin gür sesi kulaklarımızı doldururken bize seslense de bizden çok baktığı kişi olan Felix'in yanına geçti.

"O seni çarpar yalnız." Klasik inatlaşma şekilli ilişkilerine Changbinin, Felix'in aldığı içkiye karışmasıyla devam ederlerken tebessüm ettim. İkisinin arasında çok farklı bir bağ oluşuyordu ve bu sanki herkesin göreceği derecede büyüyecek gibi hissediyordum.

"Sana mı soracağım ne içeceğimi ya?"

"Cırlama ya siren kılıklı." Changbin söylense de yüzünde söylenmesine tam zıt bir gülümsemeyle Felixle uğraşıyordu. Anladığım kadarıyla onun sevgi dili insanlarla uğraşmaktan geçiyordu.

"Dağ ayısı da geldi sonunda." Seungmin kendi kendine söylenirken bir yandan da Chanı süzüyordu. Göz göze gelmelerinden iki saniye sonra Chan yanımıza geldiğinde kokteylden bir yudum alıp çocuklarını izdivaca getirmiş orta çağ burjuvaları gibi onları izlemeye başladım.

"Uyumlu giyinmişiz, tarzımız benziyor diye de suçlu olmam umarım?"

"Dağ ayıları kombin yapmayı öğreneli ne kadar oluyor tahmini?" Seungmin kendine has alaylı sesiyle konuşsa da içten içe onun flörtleşme şeklinin bu olduğunu bakışlarından anlıyordum ama Seungmini tanımayan birisi Chandan tüm hücreleriyle nefret ettiğinden emin olabilirdi.

"Dağ ayıları dans etmeyi de öğreneli çok oluyor, köpek yavruları öğrendi mi peki?"

Seungmin ona gelen cevapla şaşırırken Chanın dans için uzattığı eline de alaylı bir şekilde gülmüştü.

"Köpekler ayılardan daha evcildir yalnız." Seungmin dans etmeyi kabul eden bir şekilde elini Chanın eline bıraktığında ikisi de kısa süreli bakışmıştı.

"Ne güzel, söz dinlersin yani?" Seungmin Chanın omzuna bir tane geçirdiğinde elimde olmadan gülmüş ve ikilinin gözlerini üstüme çekmiştim. Elimi havada siz bana aldırmayın devam edin der gibi sallayıp Chanın Seungmini dans eden kalabalığın içine çekmesini izledim.

"Tatlılar." Kendi kendime söylenip mırıldanırken kokteylimden de bir yudum aldım. Ortam gerçekten güzeldi, tüm mekan sanki sirk gibi dizayn edilmiş her yerde küçük sirk çadırı misali oturma yerleri kurulmuştu.

"Yüzünüzü görebiliyormuşuz demek ki?" Arkamdan gelen alaylı sesle kafamı çevirdiğimde aldığı kokteylin üstüne dilimlenmiş limonu ekleyen Minhoyu gördüm. Bana değil masada gördüğü ürünlerle ilgilenmesi işime gelmiş ve birkaç saniye baştan sona onu süzmüştüm.

"Unutulacak bir yüzüm yoktur zaten." Ona karşılık verdiğimde kafasını kaldırıp yüzüme bakmıştı. Yüzüne her zamanki sırıtışı yayılırken kokteylinden bir yudum alıp elini geri standa yasladı. Standın arkasında o, önünde ben dikiliyorduk.

"Hafızama iyice kazıyayım o zaman." Minho tüm yüzümü baştan aşağı gerçekten ezberleyecek gibi dolaşırken boğazımı temizledim.

"Çok göremezsin zaten iyi tut aklında." Alaylı cümleme nazaran bu sefer Minhonun bakışları ciddileşmiş ve resmen yüzümün fotokopisini çektikten sonra standa yaslı ellerini kaldırmıştı.

"Balkonda konuşalım mı?"

Ciddi sorusuyla elimde olmadan onaylayıp bardağı standa geri bırakmış ve arkasından balkona çıkmıştım. Birkaç kişi takılıyor olsa da Minhoyu görünce içeri geçme kararı almış, biz de haliyle yalnız kalmıştık. Minho balkonun trabzanlarına tutunmuş elindeki bardakla oynarken yanına geçip ben de kollarımı trabzanlara yaslamıştım.

"Bu yıl mezun olacağım, biliyorsun değil mi?"

Sorusuyla yavaşça başımı salladım, bunu neden şuan eğlenmesi gereken bir partide söylüyordu anlamamıştım.

"Burada kalmayacağım. Ailem üniversiteyi Fransa'da okumamı istiyor çünkü aile işimiz de bir nevi artık orada."

"Anladım?" İstemsizce tek kaşımı kaldırmış merakla bu konunun nereye bağlanacağını bekliyordum. Daha mezun olmalarına bir dönem vardı ama bu kadar melankolik olacak kadar liseyi sevdiğini bilmiyordum.

"Kısacası, seni özleyeceğim Jisung."

Bu sefer o bana döndüğünde refleksle ben yüzümü yere indirip aşağıda konuşan insanlara bakmıştım. Veda ediyor gibi konuşması nedense tüm vücudumu rahatsız ederken yutkundum.

"Kurtuluyorum yani senden?" Ortamı yumuşatmak için hafif gülerek sorduğumda onun da dudakları arasından minik bir gülüş kaçmıştı.

"Hala bir dönem daha peşinde olacağım, çabuk sevinme." Ne kadar gülerek söylese de yüzü oldukça dalgın ve garip bir şekilde hüzünlü duruyordu. Nedense bu kadar üzgün durmasının tek sebebi benmişim gibi hissetmiyordum.

"Fransa'ya gitmek istiyor musun?" Sorumla afallamıştı, o da aynı benim gibi bir şeyleri birbirimize söylemeden de birbirimizi anladığımıza şaşırıyor gibiydi.

"Hayır, tüm arkadaşlarım burada ve oraya gidersem tüm günüm sadece boğucu bir ofisle üniversite arasında geçecek."

Onun için kötü hissetmiştim çünkü aynısını ben yaşasam kesinlikle kafayı sıyırırdım ama annem düşüncelerime saygı duyan birisiydi, o yüzden kendimi az da olsa şanslı saydım onun karşısında.

"Gitmek zorunda mısın?"

"Kalmam için mi soruyorsun?" Bu sefer ortamı yumuşatmak için şakalaşan kişi oydu.

"Ben kal diyince kalacaksan onu da söylerim."

"Tüm kalbinle söyleyebilir misin peki?" Minhonun bedeninin aniden bana dönmesiyle sorduğu soru yüzünden mala dönmüştüm. Kendimi hiç çalışmadığım bir sınavın sorularına bakıyor gibi hissederken yutkundum.

"Sorun değil Jisung." Gerildiğimi fark ettiği için yine gülümsemişti.

"İçeri geçiyorum ben, geliyor musun?"

"Biraz daha hava alacağım." Cevabımla Minhonun içeri girmesini izlemiş, ardından da kafamda dolaşan onca düşünceyle yalnız kalmıştım. Ondan hoşlansam bile beraber olmak ister miydim? Bu soruya bile bir cevabım yoktu sanki konunun Minho olduğu her an tehlike zilleri beynimde çalıyordu. Her parti benim için hayatımın ortasına bir sıçılma oluyor gibi hissediyordum.

skam | minsungWhere stories live. Discover now