12

86 6 0
                                    

*y/n's pov*

"Nasıl korkuttuysan artık? Yanımıza yaklaşmadı. Eren de tenefüs boyunca seni övdü." Gülümseyerek anlattıkları karşısında gülmüştüm. Zeke'yı korkutmuş, bir gün boyunca evden atılmasına sebep olmuştum. Anlaşılan bu, küçük kardeşi Eren'e de yaramıştı. Küçük kahkahamı duymuş olacak ki bana dönmüştü. Ancak, hiç duraksamadan konuşmasına devam etti.

"Bir ara Eren'in şey dediğini duymuştum... 'Y/n'e çeyrek altın takacağım."

"Bi ara yazayım ona da. Arada sırada korkutmamı istiyorsa söyler." Armin benim dediğime gülmüş ve artık konuşmamız gerektiğini belli eder şekilde bir sessizlik sağladı. Ben de yavaş yavaş gülmeyi bıraktım ve önümdeki kahveyi karıştırdım. Daha önce hiç bilmediğim bir kafeye gelmemize rağmen üstün araştırma yeteneklerimle neyi kaç paraya sattıklarını bile öğrenebilmiştim. İşte ben ya!

"Eeh, girelim artık konuya. Şimdi senin abin, benim eski sevgilimle sevgili, öyle değil mi?" Sorusunu başımı sallayarak yanıtladım. "Tiara?" "Tiara." Bakışlarımı ona sabitledim. Onun çoktan bana bakıyor olması bir saniyeliğine beynimin durmasına neden olsa da, kendime geldim. "Biliyorsun, entrika hiç işime gelmez. Ancak abin, büyük ihtimalle altından zor kalkacağı ihanetlere uğrayacak. Bunu o kızla beraber olmuş biri olarak söylüyorum."

O kız hakkında bu kadar tecrübeli olması canımı yakmıştı. Neden sadece planı anlatamıyor bu herif? Kıskanıp üzüleceğimi düşünüyorsa, çok beklemez... Evet, hiç beklemez. "Hey, Y/n? Orada mısın? Üzgün görünüyorsun..." Şimdi gözünün içine baka baka sus face yapmak vardı ama... İşte işler karşımızdaki kişi Armin olunca değişebiliyor. "Buradayım Armin. Barıştık diye senin bu dırdırlarına aldırmayacağımı sanıyorsan, yanılıyorsun. Şu planı anlat ve sonrasında bana yardım edip etmeyeceğine kanaat getir."

"Sana yardım edeceğim?"

"Ders konusunda diyorum." Suratıma bön bön bakmak yerine anladığını ifade etti ve konuşmasını toparlamak adına bir kaç saniye duraksadı. Demek ona boş konuştuğunu zaman zaman hatırlatmalıydım. Gerçekten öyle yapıyor ama! "Pekala. Sana iki konuda da yardım edeceğim. Planımız direkt abini o kızın nasıl biri olduğunu ikna etmek. Kardeşini dinleyeceğini düşünüyoru-" Hızlıca sözünü kestim ve cümlesini bitirmesine izin vermedim. "Ölse dinlemez. Bana kanıt ile gel. Benim yapabileceğim pek bir şey yok zaten. Beni figüran olarak bile koyduğun an o kabul etmeyecektir."

"Halbuki grupta öyle demiyor, seni övüyordu. Demek seni dinlemiyor?" Onayladığıma dair sessizce mırıldandım. O ise onu olduğundan bin kat yakışıklı gösteren gözlüklerini, gözlerinden burnunun ucuna doğru kaydırdı, ardından gözlerini ovuşturdu. Ben de ona odaklanmamak adına kahvemden bir yudum aldım. "Bu konuda işe yaramayacağımı öğrendiğine göre, sen de istersen, ders konusuna geçelim. Ayrıntılı konuşmak istiyorum." Kafasını sallayıp gözlüklerini yeniden gözlerine ittirdi.

"Haftasonu ve Cuma günleri hiçbir şekilde çalışmayı kabuş etmiyorum. Okul çıkışlarım benim için uygun." Armin alay edercesine kahkaha atmıştı. "Her şeyi ayarladın bile. Bide benden yardım istiyor. Ne düzenli bir insansın sen böyle? Daha görüşmeden önce tarih planlamak falan..." Kafamı masadaki elime yaslayıp kahvemin son yudumlarının tadını çıkardım. "Beğenmiyorsan, yapmayabilirsin. Silah zoru yok."

Gülümseyen yüzünün hala üzerimde olduğunu hissedebiliyordum. "Hadi ama~ Neden bu kadar gerginsin? Bana kızgın mısın?" Elimi kafamın altından çekip tekrardan onunla göz göze geldim. "Merak etme bir tek sana değil bu davranışlarım." Kafasını salladı. "Biliyorum. Sana alışmaya başlıyorum kohai." Yüzümü buruşturarak gözlerimi kaçırdım. "Bu kadar banel olma sen de. İyice eski kafaya döndün." Tekrardan gülüp ceketini üstüne geçirdi. "Haydi, eve gidelim."

Yolun kenarında beklerken bugün Armin ile bir sürü şeyi konuştuğumuzu fark ettim. Gayet eğlendiğim bir gün olduğundan bunun farkına bile varmamıştım. Onun yanıma gelmesini beklerken belli belirsiz gülümsedim. Yanıma geldiğinde ise yüzümdeki sırıtışı büyüttüm. "Bugün çok güzeldi. Benimle konuştuğun ve beni anlayışlı karşıladığın için teşekkür ederim." Bana gülümseyip cevap verdi. "Ben teşekkür ederim." Önüme dönüp minibüsun gelmesini bekledim. Beklerken düşündüğüm tek şey artık flört şeklimin değişmiş olduğuydu. Ve bunu bu zamana kadar tek kişi başarabilmişti; Armin Arlert...

Öyle bir his ki, ne giyerse gidiyordu hoşuma. Ne yaparsa seviyordum onu. Ve ne yerse, ne içerse, ne söyler ve ne anlatırsa hepsini ayrı bir güzel yapıyordu bana göre. Öyle bir inceliyorum ki onu, nasıl göründüğü hiç umrumda olmuyor, insanlara karşı ne kadar iyi olduğunu fark ediyorum günden güne. Benim gibi birinin ona ait olamayacağını içten içe algılıyor, kendimi de kahrediyorum bu mükemmel kişiliğin içinde. Onun olan her şeyi kıskanıyorum. Neden onun olan tek şey ben olamıyorum? Takıntılı olduğumu da düşünmüyorum. Ama sırıl sıklam aşık olduğumu biliyorum. Aklıma hangi negatif düşünce geldiyse onu farklı günlere, yaşanmak üzere, bırakıyorum.

Çünkü bunu yapmazsam kendimi kaybedeceğim ve kendi sonumu getireceğim. Bunun için çok geç.

Tanıdık numara durağa yaklaşırken telefon kılıfımın arkasından kent kartımı çıkardım. Armin'in de benden farkı yoktu. Minibüse binip kartımı okuttum. Şimdilik kartta kalan mevla sadece 15ti. Bir sonraki binişimden önce para tanımlayacağımı aklımın bir köşesine kazıdım ve bu dopdolu minibüste bir yer bulmaya çalıştım. İkili koltukların hepsi dolmuştu ve arka dörtlüyü de beşlemişlerdi. Tekli koltuklardan biri kalmıştı. Oraya ilerledim ve oturdum ancak arkamdan Armin'in geldiğini hatırladım. Hemen kalkmak için hareket etmiştim ki omuzumdan tutup beni geri oturttu. "Sen otur, ben tutunurum." İster istemez kabul edip minibüsün hareket etmesini bekledim.

The Traitor Among Us | Armin ArlertWhere stories live. Discover now