14. KÜRKÇÜ DÜKKANINI ATEŞE VEREN TİLKİ

Start from the beginning
                                    

Oturduğum yerden hızlıca doğrulmaya çalıştığımda dengemi kaybedip tökezledim. Gurur beni yakalayıp doğrulmam için destekledi.

"O nerede?" diye sordum. Ne kadar süre kendimden geçmiştim? Bu tekrar mı oluyordu?

"Sakin ol o iyi. Savaş ve birkaç adamla birlikte Mustafa Baba'nın yanına gidiyorlar, belki de çoktan varmış ve tedavisine başlanmıştır bile. Burada asıl endişelenmen gereken kişi Poyraz değil sensin? Orada durmuş gerçeklikten soyutlanmış bir şekilde aynı şeyi sayıklayıp durdun. Savaş sana tekrar tekrar seslenmesi rağmen tepki vermedin. Senin adına çok endişelendi ama Poyraz'ı buradan çıkartması gerektiğini söyleyerek onu göndermeye başardım."

Yine aynı şey oluyordu ve ben artık bununla nasıl baş edeceğimi bilmiyordum. Uzun süredir kendimden geçmemiştim. Peki onca zamanın içinde neden bugün? Neden bana en ihtiyaç olduğu anda kitlenip kalıyordum? Neden bilincim bile bana karşı savaşıyordu? Çok fazla soru vardı ve ben bu sorularının cevaplarını bilemeyecek kadar yorgundum.

"Senin burada ne işin var?" diye sorduğumda başımı kaldırıp yüzüne baktım. Kahve gözü beni ilk defa görüyormuş gibi yüzümde turladı. Yüzünün yarısı her zamanki gibi bir maskeyle örtülüydü. Elimi kaldırıp maskeye dokunmak istesem de içimdeki dürtüye engel oldum. Onu böyle görmek istemiyordum. Yıllar geçmişti ama o hala bir maskenin ardına saklanıyordu.

"Şimdi bunu konuşmak için vaktimiz yok. Seni kendine getirmek çok fazla vaktimi aldı. Buradan bir an önce çıkmalıyız. Adamlarım ortalığı temizledi ama yenisinin gelip gelmeyeceğini garanti edemem. Dışarıda bir araba bizi bekliyor, buradan çıkalım sonra bütün sorularına cevap vereceğim."

Burada tam olarak neler döndüğünü bilmiyordum ama söylediklerinde haklıydı. Ne kadar süre geçtiğini bilmiyordum ve bir an önce Poyraz'ın yanına gitmek istiyordum.

"Poyraz'ın yanına gitmek istiyorum," dedim kendimden emin bir şekilde. Bir şey söyleyecek gibi ağzını açıp kapadı. Bana sormak istediği bir sürü soru vardı bunun farkındaydım ama o da benim gibi ne söyleyeceğini bilemiyor gibiydi.

Bir zamanlar ne kadar yakın olursak olalım zaman bizi birer yabancıya dönüştürmüştü. Bunun için onu suçlamıyordum. Şu an yaşanan ne varsa hepsi benim seçimimdi ve bunun için kimseyi suçlamaya hakkım yoktu.

"Patron bir dakika gelir misiniz?" diye bağırdı biri. Bu Gurur 'un adamlarından biri olmalıydı. Gurur bana döndü. Elini siyah saçlarına geçirip geriye doğru attı. Olduğu yerden huzursuzca kıpırdandı. İçinde onu yiyip bitiren bir şeyler vardı ama bana söylemekten de çekiniyor gibiydi.

"Sen önden git," dedi sonunda. Bu söylemek istediği şey değildi. "Benim ufak bir işim var hemen halledip geleceğim. Araba hemen kapının önünde. Şoför seni Poyraz'a götürecek." Arkasını dönüp banyo kapısından çıkmak üzereyken bana doğru döndü.

"Aileye tekrardan hoş geldin," dedi ve hiç bir şey söylemem izin vermeden hızlı adımlarla benden uzaklaştı. Bir şey söylememe fırsat vermediği için minnettardım çünkü ne söyleyeceğimi bilmiyordum.

Ben onların ailesinden değildim. Evet olmaya umduğum bir zaman dilimi olmuştu ama olamazdım. Çünkü aile birbirine ihanet etmez, aile birbirini terk etmez, aile birbirine arkasını dönmezdi ama ben hepsini yapmıştım. Onlara arkamı dönmüş, ihanet etmiş ve terk etmiştim. Şimdiyse pişkin bir şekilde geri dönüp mutlu bir aile rolü oynayamazdım. Ne olursa olsun beni tekrar aralarına kabul edeceklerine emindim ama yine de kendim bile bu yalana inanmaya hazırken bunu onlara yapamazdım. Bu işin sonunda bir uçurum vardı ve ben kimseyi peşimden o uçuruma sürüklemek istemiyordum.

HERKESİN EFENDİSİWhere stories live. Discover now