solangelo

38 8 24
                                    

nico, will 'i sabahtan beri görmemişti ve şimdi revire gidiyordu. stoll kardeşlerin bir tuzağından son anda kurtulmak dışında aksiyonsuz geçen beş dakikalık bir yürüyüşün ardından revire girdi. odaları dolaşırken bir yandan da içeridekilere soruyordu ama kimse will' in nerede olduğunu bilmiyordu. nico, tüm reviri dolaşana kadar onu aramaya devam etti, hastalar rahatsız olmasın diye seslenemiyordu da. 

artık son odaya girmiş ve will' in burada olmadığına kanaat getirmişken camın arkasındaki sarı bir saç tutamını gördü ve hızlı adımlarla revirden çıkıp arka tarafına ilerledi. köşeyi dönmeden önce hafifçe kafasını uzattı. kafasını duvara yaslamış gökyüzüne bakan will' i gördü.

yavaşça ona doğru ilerlerken will onun geldiğini fark edip başını çevirdi. nico, onun kızarmış gözlerini görünce kalbinin atmayı bıraktığını sandı. adımlarını hızlandırıp hemen yanına gitti. tam ona sarılacaktı ki will erken davranıp nico' yu kolları arasına aldı. başını nico' nun omzuna gömmek için biraz dizlerini kırmak zorunda kaldı.

boğuk çıkan sesiyle '' eğer üstündeki my chemical romance tişörtün değilse göz yaşlarım belki de biraz sümüğümle batırabilir miyim? '' diye sordu. 

'' aslında my chemical romance tişörtüm ama batırdıktan sonra ne olduğunu anlatman şartıyla batırabilirsin. '' 

will, kendiyle birlikte nico' yu da sarsarak ağlamaya başladı. o ağladıkça nico onu daha sıkı sardı. bir süre sonra will' in ağlaması yavaşladı ama nico' ya sarılmayı bırakmadı. nico da onun nefesleri düzene girene kadar bekledi. will' in sakinleştiğinde emin olduğunda  kafasını kaldırıp ona bakmasını sağladı. kendisine birkaç beden büyük olan tişörtünün uçlarından tutarak will' in göz yaşlarını sildi. '' şimdi anlatacak mısın? ''

will somurttu ama nico' nun tehditkar bakışlarını görünce anlatmaya karar verdi. derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı. '' her zaman güçlü görünmeye, insanların yardımına koşmaya çalışıyorum. kamptaki neredeyse herkesin en kötü zamanlarında yanlarında ben vardım. hem fiziksel hem ruhsal olarak yardım ettim. onlara bunları içlerinde yaşamamalarını öğütledim. sonrasında aynılarını kendim yaptım. kötü duygularımı her zaman bastırdım. ' sen apollon' un oğlusun. kendine gel. ' diyerek gülümsememi takındım. ama işte gördüğün gibi buradayım, çökmüş haldeyim.  demek ki kötü duygularımı sonsuza kadar bastıramıyormuşum.  '' 

biraz durakladı. cümlelerini toparlayıp tekrardan söze başladı. " ben sürekli insanlar için bir şeyler yapıyorum. ilk başta sadece onların bir teşekkürü veya gülümsemesiyle bile mutlu olabiliyordum. ama sanki artık bu yeterli gelmiyor. belki nankörüm, belki bencilim ama küçük de olsa bir karşılık bekliyorum. doktorluk karşılıksız bir meslek biliyorum. ama insanların çabaladığımı fark etmesini, onların da bana yardım etmesini istiyorum. çok mu şey istiyorum nico? " sanki soru sormamış gibi nico' nun cevap vermesini beklemeden devam etti. " değer görmek istiyorum nico. birileri bana değer versin, beni sevsin istiyorum. hayır hayır, senin beni sevdiğini beni önemsediğini biliyorum. ama bazen tek bir kişi yeterli olmuyor. hayatına dokunduğum onca insan varken sadece senin beni sevmen bazen yetersiz geliyor. bu yüzden lütfen kendini kötü hissetme. bu senin hatan değil. benim doyumsuzluğum. sen her ne kadar tek başına bana yetmeye çalışsan da etrafımdaki herkesin yerine beni sevmeye çalışırsan başarısız olursun. "

nico kalbine hançer saplansa daha az canı yanacağını düşündü. ama kendini toparladı. şu an yardıma ihtiyacı olan will'di, kendisi değil. will'in gözlerine baktı. normalde göz temasından hoşlanmazdı ama will'in gözlerine bakmak nedense sorunlarını unutturuyordu ona. orta parmağında kuru kafalı yüzüğü olan eliyle will'in elini tuttu ve kalbine götürdü. "hissediyor musun?" dedi. will başını sallayınca devam etti. "bu kalp sadece senin için atıyor. sen olmasan çoktan atmayı bırakmıştı. "

will'in elini kalbinden çekip iki eli arasına aldı. "sıcaklığı hissediyor musun?" dedi. will tekrardan başını salladı. "bu vücut senin için sıcak. sen olmasan toprağın altında çürüyor olurdu. "

bu sefer iki elini de ayrı ayrı tuttu. "sana ruhumu gösteremem belki ama ruhum da sana bağlı will. ruhum senin ruhuna bağlı. bunu hissedebiliyorum. " will'in gözleri dolmaya başladı. nico onu tekrardan kendine çekip kollarıyla sardı.

"bu sarıldığın insan senin için hayatta. senin için yaşıyor. belki diğerleri değerini bilmiyor olabilir ama ben biliyorum will. sen olmasan kampın ne halde olacağını biliyorum. sen olmasan insanların yokluğunu fark edeceklerini biliyorum. bu yüzden sana iki haftalık bir izin veriyorum. gerekirse kheiron ile de konuşurum. iki hafta boyunca revire girmek veya insanlara destek olmak yok. bakalım sen yokken nasıl idare edecekler? değerini anlayacaklar mı?"

will tekrardan ağlamaya başladı. nico, will'in kafasını kaldırıp yüz hizasına getirdi. "artık senin değerini bilmeyen insanlar için göz yaşlarını harcama. değmez. " will'in gözlerine birer öpücük kondurdu.

will "teşekkür ederim nico... iyi ki varsın. " dedi. nico ise sadece gülümsedi. bu will için yeterliydi.


NASIL OLDU HICBIR FIKRIM YOK UMARIM KATAKTERLERI YANSITABILMISIMDIR.

gerçekten ilk başını ağlayarak falan yazdım hani fazla duygusal oldu fazla relatable tekrar aglamamk icjn tekrar okumayacağım . hatalarım varsa da görmezden gelin lütfen.

One- ShitWhere stories live. Discover now