"Seviyorum. Romeo'yu oynamışlığım bile var."

Önce cümleyi tam olarak idrak edemeyip öylesine kafamı sallasam da sonradan dank etmişti her şey. Juliet'i öpmüştü demek, üstelik prens kılığına bürünüp yüzlerce kişi karşısında yapmıştı bunu. Kim bilir kaç kişi tüm oyun boyunca Taehyung'u kesip ondan hoşlanmıştı. "Ciddi misin?"

"Evet, niye böyle bir şeyin şakasını yapayım ki?"

"Ne zaman oynadın?" Belki lisedeyken oynamışsa henüz reşit olmadıkları için öpüştürmemişlerdir diye düşünmüş ve bu yüzden sormuştum. Şu an bir mağara adamından farkım yoktu belki ama kabul etmek benim için zor olsa da kıskanmıştım işte. Taehyung'u prens kıyafetleri içinde başka bir kıza aşk replikleri okurken düşünmek ve üstüne bir de yüzlerce kişinin önünde kızla öpüştüğü fikri açıkça söylemek gerekirse beni kudurtmuştu.

"İşte," derken parmağını yanağına birkaç kez vurup dudaklarını öne büzmüş, gözlerini etrafta gezdirirken düşünüyor gibi poz kesmişti. "son 1 aydır falan oynuyorum."

Gözlerim kısılırken kaşlarımı katmış ve anlamadığımı mimiklerimle belli etmiştim. Çünkü gerçekten sözlerine anlam verememiştim pek. Romantiklik mi yapmıştı?

"Senin romeon."

Yanaklarımın kızardığını anlık yükselen ateşimden anlayabilmiştim. Alt dudağımı ısırırken gülmemek için kendimi zor tutmuş ve bakışlarımı kaçırmıştım. "Salak."

"Ne o? Utandın mı?" derken kulağıma doğru daha da yaklaşmıştı ki yanağımdaki elimi çekip onu geriye doğru ittirdiğim için eski pozisyonuna dönmek zorunda kalmıştı. Yanaklarımın hâlâ biraz yandığını hissediyordum. "Tam bir Julietsin, şu utangaçlığa bak."

"Ben miyim Juliet? Hah!" İşaret parmağımı göğsüme bastırarak ve tek kaşımı yukarı kaldırarak alaycı bir ifadeyle konuşmuştum.

"Ne? Romeo ve Romeo mu olacaktık seninle?"

"Olur, Romeo ve Juliet klişe zaten. Romeo ve Romeo daha marjinal olurdu."

İkimiz de sırıtırken sahne tarafından gelen sesle dikkatimiz oraya çevrilmişti. Oyunun ikinci perdesinin provasını izlemeye gelmiştik ama izlediğimiz şey birbirimizin gözlerinden başka bir şey olmamıştı açıkçası. "Nasıl buldunuz?" Sahnenin önünde, elinde senaryoyu tutan çocuk bize doğru bakarak konuştuğunda ben bir tepki vermemiştim. Başımdaki kapüşonu düzeltirken gözlerimi başka yere çevirmiş ve öylece Taehyung'un konuşmasını beklemiştim. O da pek izlemediği için götünden bir değerlendirme sallayacak diye düşünmüştüm, büyük bir oranda da öyle yapmıştı.

"Yani, güzel. Güzel tabii." Sallayacak bir şeyler arıyordu. "Özellikle Juliet'in repliklerinin duygusu bana çok geçti diyebilirim." İki dakika bana bir gönderme yapmasa ölecekti sanırım.

"Ama Romeo'nun duygusu," derken oturduğu yerden kalkmış ve salonun sahneye doğru giden basamaklarını bir eli cebinde inmeye başlamıştı. Ne yapacağını aşırı merak ediyordum. Taehyungla beraberken bu his peşimi hiç bırakmıyordu, sürekli bir sonraki adımını merak ediyor ve gözlerimi ondan alamıyordum. Bu his ilk günden beri vardı. O zamanlar bunun sebebini onun patavatsız oluşuna bağlıyordum ama şimdilerde daha çok aşık oluşuma bağlıyorum.

"Romeo'nun duygusu bazı yerlerde bana pek geçmedi. Yanlış anlaşılmak istemem, oyuncu kesinlikle çok iyi ve rolü kesinlikle hak ediyor fakat sanki şu sahneyi biraz daha çalışsa iyi olur." derken bakışları yönetmen çocuk ve oyuncu arasında gidip gelmişti, cümlesinin sonuna doğru da senaryoya bakıp bahsettiği kısmı göstermişti yönetmene.

cardigan, tkWhere stories live. Discover now