24

295 24 18
                                    

This town-Niall horan

"Bilmezler nasıl aradık birbirimizi
Nasıl sevdik birbirimizi,
İki yitik hasret
İki parça can."
(Ahmet Arif~ Hasretinden Prangalar Eskittim)

Sevmek seni; kimselerin bilmediği bir şarkıyı keşfetmek misali, sabah akşam o şarkıyı dinlemek ama asla bıkmamak gibi.
Öpmek seni; en sevdiğin şeyi sürekli yemek misali ama asla doyamamak gibi.
İzlemek seni; dünyanın en güzel tablosunu seyretmek misali ama dokunmaya kıyamamak gibi.

Yine aklımda sen, mürekkebim dökülüyor kalemden sayfaya. Ne yazdığımı pek bilmiyorum çünkü senin esirin şimdi zihnim de kalbim gibi. Kalemi masaya bırakıyorum ve defteri kapatarak yatağa ilerliyorum. Uyku tutmayıp erken kalktığımdan dolayı gözlerim ağırlaşıyor ve uyumak istiyorum ama zihnimi meşgul eden yüzün izin vermiyor. Gözlerimi kapatırken dahi aklımdasın. Birlikte geçirdiğimiz zamanı, yaptığımız şeyleri düşünüyorum. Bana ne kadar iyi geldiğini, sana ne kadar fazla alıştığımı düşünüyorum. Yanımda olmadığın her an hasretin kavuruyor yüreğimi; olabildiğince yanımda olmanı, olabildiğince seni yaşamak istiyorum. En azından sesini duymak özlemimi yatıştırır diye düşünerek telefonumu alıyorum ve hızlıca rehbere girip Tavşan'ım yazısına tıklıyorum ve telefon bir süre çaldıktan sonra açıyorsun. Sesin sanki huzuru aşılıyor vücuduma ve kısa bir sohbetin ardından buluşmak için yer ve zaman belirliyoruz. Telefonu kapattıktan sonra buluşacağımız için mutlu olurken sonunda uyuyabileceğimi de düşünüyorum. Çünkü uyursam seni göreceğim zamanın hızlıca geleceğini biliyorum.

Uyanıyorum, saat epey bir geçmiş ve aklıma buluşacağımız gelince hızlıca yataktan kalkarak hazırlanmaya başlıyorum. Hava bugün soğuk olduğu için sıkı giyiniyorum, hasta olmayı istemem çünkü. Sen de sıkı giyin Jeongguk, senin de hasta olmanı istemem.
Son kez aynanın karşısına geçip saçlarıma şekil veriyorum ama zaten şapka takacağım için fazla da uğraşmıyorum. Son dokunuşlarımı da yaptıktan sonra arabanın anahtarını Yoongi'den alıyorum ve seni almaya evine geliyorum.
Evlerimiz birbirine çok da uzak olmadığı için yol uzun sürmüyor. Kısa bir sürede varıyorum evine ve kapıya park ettiğimde geldiğime dair mesaj atarak gelmeni bekliyorum. İlk defa başbaşa romantik bir yemeğe gidiyor olmamızın heyecanı var sanırım üzerimde, sabırsızlıkla gelmeni bekliyorum. İlkler her zaman önemlidir çünkü.

Çok geçmeden evin kapısı açılıyor, seni görmemle iniyorum arabadan. Jimin'le kapıda vedalaşarak geliyorsun yanıma, Jimin uzaktan el sallıyor bana ve ben de karşılık veriyorum aynı şekilde. Soğuk hücum ediyor vücuduma ve yanıma geldiğinde hızlıca kollarımı açıyorum ve sen de sokuluyorsun iyice. Isındığımı hissediyorum.
"Nasılmış benim bebeğim?" diyorum kollarını gevşeterek biraz geri çekilip gözlerimin içine bakarken.
"İyi." diyorsun ve gözlerin dudaklarıma kayıyor, hızlıca birleştiriyorsun dudaklarımızı. Bir süre öpüşüyoruz ve ayrıldığımızda sırıtıyorsun.
"Şimdi çok iyi." diyorsun. Küçük bir kahkaha atıyorum, bunu beklemiyordum çünkü.
"Hımm demek öyle..." diyorum ve bu sefer ben birleştiriyorum dudaklarımızı. Öncekinden daha uzun, daha tutkulu bir öpüşme oluyor. Ayırıyorum dudaklarımızı ve aynı senin yaptığın gibi sırıtıyorum.
"Az önce çok iyiydim, şimdi çok çok iyiyim."

Bugünün öylesine bir yemek olmasını istemiyorum, bu yüzden arabayı park ettiğimde sen daha kemerini çıkartırken hızlıca arabadan inerek senin koltuğuna geliyorum ve kapıyı açıyorum. Yüzünde ne yaptığımı anlamaya çalışan ifadeyi gördüğümde ne kadar gülmek istesem de kendimi tutuyorum ve elimi uzatıyorum, ne yaptığımı anladığında dudakların kıvrılıyor ve elini elimin üzerine koyarak iniyorsun.
"Teşekkür ederim, çok kibarsınız bugün." diyerek oyunumu devam ettiriyorsun.
"Teessüf ederim, ben her zaman böyle kibarımdır." diyorum hemen sağ tarafında kapıya ilerlerken.

Restaurantın giriş kapısına varıyoruz, bizi bir erkek çalışan karşılıyor ve rezervasyon yaptığımız masaya kadar eşlik ediyor. Çalışan yanımızdan ayrılırken sandalyeye oturmaya yeltendiğini görüyorum ve senden hızlı hareket ederek sandalyenin sırtından tutarak hafif geri çekiyorum. Yüzüne kocaman bir gülümseme yayılıyor ve yüreğim bu gülümsemeyle sıcacık olurken sen oturduktan sonra sandalyeyi hafif ileri iterek kendi sandalyeme oturuyorum.
Masamıza garson yaklaşıyor ve önce hoş geldiniz diyerek iki tane menüyü önümüze bırakıyor, teşekkür ettikten sonra ise masadan uzaklaşıyor. Bir süre menüye bakıyoruz ve ne yiyeceğimiz hakkında karar verdikten sonra garsonu çağırarak siparişimizi veriyoruz. Garson masadan ayrılırken yüzünü inceliyorum ve tekrar aşık oluyorum.

"Çok güzelsin, biliyorsun değil mi?"
Dudakların kıvrılıyor, elin masanın üzerinde duran elimin üzerine yerleşiyor.
"Sevgilim, bugün beni çok fazla utandırıyorsun."
Hayranlıkla izlemeye devam ederken seni, her zerrene yeniden aşık olmaya devam ediyorum.
"Bunu hak ediyorsun." diyorum elimin üzerindeki elini tutarak ve gözlerinin ışıltısına dalıyorum bir süre. Kelimeler susuyor bir süre, gözlerimiz konuşuyor. Kelimelerle anlatamadığımızı gözlerimizle anlatıyoruz ve gözlerinden koca bir galaksiyi okuyorum.

Yemeğin arkasından birer porsiyon tatlı da yedikten sonra hesabı ödeyerek ayrılıyoruz restauranttan. Hava yeni yeni kararıyor, sokak lambaları yanmaya başlıyor ve şehir nedense her zamankinden daha güzel görünüyor gözüme. Hemen eve gitmek, ayrılmak istemiyorum senden.
"Biraz yürüyelim mi?" diyorum gözlerinin içine derin bir istekle bakarak arabanın önüne geldiğimizde. Hava soğuk olduğu için istemezsin diye düşünüyorum ama yanılıyorum.
"Olur sevgilim, yürüyelim." diyorsun ve gülümseyerek kolumu uzatıyorum koluma girmen için, sen de hızlıca hareket ediyorsun ve birbirimize iyice sokularak yürümeye başlıyoruz.

"Jeongguk, benden hiç gitme olur mu?"
Adımlarını durduruyorsun, ben de duruyorum senin gibi ve yüzüme anlamlandıramadığım bir şekilde bakıyorsun.
"Nerden çıktı birden bu?"
Hiçbir zaman aklımdan çıkmıyor ki diyemiyorum. Bunun korkusuyla yaşadığımı anlatamıyorum.
"Bilmiyorum, geldi işte birden aklıma." diyorum ve yürümeye başlıyorum, sen de aynı şekilde ve ekliyorum.
"Sadece hiçbir zaman küsmeyelim, kavga etmeyelim ya da ayrılmayalım istiyorum. Senin olmadığın tek bir an bile düşünemiyorum."

"Bu tür şeyleri düşünme Taehyung, ölüm bizi ayırmadığı sürece her zaman yanında olacağım."

Bir süre ikimiz de bir şey söylemiyoruz, gözlerimiz dahi susuyor ve sadece ağaçların duvar ördüğü yolda yürüyoruz. Kokunu içime çekiyorum, yanımda olduğun için tanrıya dua ediyorum. Soğuk iyice sarıyor vücudumu, benim gibi senin de üşüdüğünü anlıyorum ve tam dönelim mi diye soracağım sırada kollarını ayırıp kaldırıyorsun ve ellerini havaya doğru tutup gülmeye başlıyorsun.
"Taehyung bak kar yağıyor, çok güzel."
Elini havaya açmış, tavşan dişlerinle gülerken kendinin ne kadar güzel olduğundan haberin olmadığını bir kez daha anlıyorum. Kendi etrafında dönmeye başlıyorsun kahkaha atarak, dudaklarım kıvrılıyor bu haline.
"Sen çok daha güzelsin." diyorum, dönmeyi bırakarak yanıma geliyorsun ve dudaklarımızı birleştiriyorsun. İlk başbaşa romantik yemeyeğimizin ardından senenin ilk karıyla beraber karın altındaki İlk öpüşmemizi gerçekleştiriyoruz. Dudaklarımız tutkuyla hareket ediyor, gözlerimi kapatıyorum. Beyaza boyanıyoruz ama umurumda değil. Dudaklarını aralıyorsun ve hızlıca dilimi gönderiyorum, kendi ahengimizi oluşturuyoruz ve dans ediyor sanki dillerimiz bu ahenkle beraber. Yavaşça ayırıyorsun dudaklarımızı ve gözlerini dudaklarımdan gözüme çıkarıyorsun. "Hadi!" diyorsun ve ellerimizi birleştirerek dans etmeye başlıyorsun. Gülümsüyorum ve birleşen ellerimizin altından seni kendi etrafında döndürüyorum. Çalan bir müzik yok, sadece senin gülüşlerin ve yoldan tek tük geçen insanların sesleri var. Belki bizi deli sanıyorlar, belki de sanmıyorlar bilmiyorum ama umursamıyorum da. Sadece anı yaşıyorum, seni yaşıyorum, bizi yaşıyorum.

kar gördüm kaydım
kaymaz olaydım

bölüm biraz kısa oldu ama
idare edersiniz siz♡
🙋‍♂️🙋‍♂️🙋‍♂️

LAVINIA| taekook √Where stories live. Discover now