12. BÖLÜM; YÜREĞE DÜŞEN KOR

243 15 17
                                    

Zamanın ucu bucağı yoktu, yelkovan akrebin peşini asla bırakmıyordu. Avustralya'da kaldığımız süre boyunca anladığım tek bir konu vardı, zamanın parmaklarımın ucunda olmadığıydı. Ne bir saniye hızlı, ne bir saniye yavaş zaman tek düze bir şekilde akıyordu ve bu akışı asla bozulmuyordu.

Önümdeki dosyaları imzaladım, bir süre okuyarak tekrar tekrar kontrol ettim, sonunda kapağını kapattım ve sonrasında sandalyede geriye yaslanarak vücudumu esnettim, benim için bugün fazlasıyla yorucu ve tek düze ilerliyordu. Güneş tepede yerini alana kadar bu sandalyede oturmuş ve sekreterin getirmiş olduğu dosyaları okuyup imzalıyordum. Ayağımdaki topuklular ayağımı fazlasıyla rahatsız etmeye başladığında mutsuz bir şekilde topukluları çıkartarak ayaklarıma masaj yaparken kapı açıldı ve içeri Görkem girdi. Gözleri masaya çarptı, ayaklarıma masaj yaptığımı görmüştü.

"Neden rahat ayakkabılar tercih etmiyorsun gün ışığım?"

Sözlerinin ardından masanın karşısında bulunan koltuğa oturarak bana bakmaya başladı. Gülümsedim ve gözlerinin içine bakmaya başladım, gözleri ışıl ışıl parlıyor ve gözlerimden ayrılmıyordu.

"Bunlar benim savaş ayakkabılarım sevgilim."

Gülümsemesi daha da genişlerken giderek büyüdü ve sonrasında kahkahası tüm odayı kapladığında ben de ona eşlik ettim ve camdan gözüken denizi izlemeye devam ettim. Görkem elini yumruk yaparak masaya koydu ve sonrasında masada ritim tutarak bana bakmaya başladı.

"Melinoe demek... Kabusları ve deliliği getiren tanrıça, sevdim bunu. Gün ışığıma ait her bir detay beni mutlu etmeye yetiyor gerçekten."

Gözlerimi kapatarak bu anın tadını çıkarttım. Görkem de sessiz şekilde bana eşlik ederken gözlerinin üzerimde olduğunu biliyordum, biraz sonra bazı can alıcı cümlelere hayat vermeye hazırlanıyordu. Uzun zamandır benimle konuşmak istediği ancak bir türlü konuşamadığı konuyu konuşacaktı sonunda.

"Bak Begüm, buradaki işlerine karışmak istemiyorum ancak bir an önce ülkeye dönmemiz gerekiyor. İki haftadır buradasın ancak illegal çetelerin yapamadığı kadar çok şey yaptın, The Island Brew House, Sidney Opera Binası, South Bank Müzeleri, Kings Park ve Botanik Bahçesi'ni ve daha pek çok yeri birbirine kattın Begüm. The Island Brew House'u yaktın, orası Batı Avustralya'nın gözde mekanıydı ve babanın yanında bulunan kişileri de içinde yaktın, sen gerçekten iyi olduğuna emin misin?"

Gözlerimi açtım ve onun gözlerine ulaştığımda sinirle parlamaya devam ederken bana bakıyordu. "Zararı şirket sayesinde kazandıkları ile karşılayabilecek seviyedeler bu da bir sorun teşkil etmiyor ki Görkem, fazla abartmıyor musun?" Diyerek koltuğumda daha da geri yaslandım ve kaşlarımı çatarak ona bakmaya başladım.

"Savaş zamanında dahi dokunulmayacak yerler vardır gün ışığım, biz savaşta bile değiliz. Bu yerler ibadethaneler, müzeler, sanat binaları ve böyle yerler. Ancak sen önüne kattığın her şeyi bir tufan gibi etkin altına alıyorsun. Begüm, baban bu yüzden dedenin buyruğuna karşı çıktı. Güce sahip olmak kadar onu iradeyle kontrol etmek de önemli."

Dudaklarımı ıslatarak gülümsedim. "Haklısın Görkem, biraz fazla olabilir yaptıklarım ama bunların hiçbiri annemin içimdeki boşluğunu doldurmaya yetmiyor, Süleyman Karan'ın hayatta olduğu her gün o boşluk daha da büyüyerek devam ediyor." Sözlerim üzerine şaşırarak bana bakmaya başladığında buruk bir gülümseme peyda oldu dudaklarında.

Ayağa kalktı ve masanın etrafında dolaşarak yanıma geldi. Elini bana uzatırken diğer elini arkasına yerleştirdi ve önümde reverans yaptı. "Leydim, aldığım duyumlara göre Cottesloe Beach Club, Avustralya'nın meşhur sahil kulüplerinden biriymiş. Benimle bu eşsiz sahilin tadını çıkartmak ister misiniz?"

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Nov 16, 2022 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

URAGOS'UN KIZI (+18)Where stories live. Discover now