7. BÖLÜM; KIZARMIŞ ET

681 41 40
                                    

Kırmızı kan lekesi, solmuş tenimin çizgilerinde kendine yer edinmişti. Kan lekelerine bakarken tek yaptığım şey öylece elimi izlemek olmuştu. Kurumak üzere olan sıcak kan, buz soğukluğuna ulaşmak üzere olan tenini ısıtıyor muydu Görkem? Ruhuma batan her bir parça canımı acıtıyordu artık. Akan her kan, her seferinde benden bir parçayı daha alıp götürüyordu. Akan her kan, her seferinde benden birini daha alıp götürüyordu.

Kaburgalarımdaki sızı, her seferinde bana hâlâ hayatta olduğumu hatırlatıyordu. Çünkü son altı saat içinde nefes aldığımı hatırlamıyordum. Gözlerini görmeden, kokusunda dinlenmeden almış olduğum tüm nefesler, acı dolu şekilde göğüs kafesimde yer ediniyor ve tarifsiz bir acının içine hapsolmamı sağlıyordu.

Dilim düğüm düğüm olurken, boğazımda oluşan yumru aldığım her nefeste yeniden büyüyordu. Görünmez bir el boğazımı sıkıyor ve aldığım nefeslerin hesabını soruyor gibiydi. Kendimi çıplak hissediyordum, beyazlığın gözümü aldığı hastane koridorlarında yerde öylece oturmuş ve saatler önce girmiş olduğu kapıya bakıyordum.

Gözlerim kapıda olsa dahi, gözümün önünde olan tek bir görüntü vardı. Son kez gözlerime bakıp gülümsedikten sonra gözlerine ne kadar dirense de kapanışı, elinin usulca yanağımdan kayarak yere düşmesi...

Görüntüler zihnimde dönüp duruyor, sürekli başa sarıyordu. Gözlerim açık olsa dahi asla gitmeyen bir görüntü olmuştu. Tekrarlanıp duruyordu ve her seferinde daha da kahroluyordum. Aklıma kazınmıştı bu an, uzunca bir süre de hatıralarımda bana eşlik edecekti.

Etraftaki seslere karşı bağışıklık kazanmış gibiyim, sesleri takip edemiyor ve hepsi bir uğultuya dönüşürken ellerimle kulaklarımı kapatmakla yetiniyordum. Sürekli başıma birileri geliyor, beni tutup kaldırmaya çalışıyordu. Ne tek bir cevap veriyor, ne yerimden oynuyordum. Vücudum tonlarca ağırlığın altında kalmış gibiydi, kasvet üzerime çoktan çökmüştü.

Ellerim, yanağımdaki elinden bulaşan kan, başımdaki yaradan akıp kuruyan kan, her yerim kan içindeydi. Parmaklarımda onun kanı varken dedem gibi haysiyet yoksunu birinin kanı da karışmıştı onun kanına. Elimdeki mermiyi sıkıca tutarken elimi hiç açmadığımı biliyordum. Bacaklarımı kendime çekmiş, üzerimi temizlemeden kapısında öylece bekliyordum. Duvarın soğukluğu sırtıma işlerken, onun soğuk ameliyathanede olmasına dayanamıyordum.

Almış olduğum nefes tekrar içimi yaktığında, yüreğimdeki yağmurların bile bu ateşi söndürmeye yetmeyeceğini biliyordum. Yanımda bir gölge yaklaştı ve sonrasında benim gibi yere çöktüğünde kokunun sahibini biliyordum. Belki yaşadığım şok ve uyuşturucuların etkisinde olmak duygularımı keskinleştirmişti ama sanki onu görüyormuş gibiydim gerçekten. Görkem'in yüzü, gözlerindeki duygu o kadar net ve gerçekçiydi ki, "Seni seviyorum," diye fısıldadım. Sanki o da bana karşılık vermiş gibiydi, eli usulca yanağıma gittiğinde korkuyla gözlerine baktım, tekrar gitmesinden korkuyordum. Eliyle usulca yanağımı okşarken gözlerimi kapattım istemsiz. Gözlerimden dökülen sayısız yaş yeniden hücum etti ve yaşlar tekrar döküldü.

Başımı dizlerime yasladıktan sonra daha da ağlamaya başladım. Ellerim, ağlamaktan titreyen dudaklarımdan daha da titremeye başlarken, senkronize olmuş şekilde tüm vücudum titriyordu. Kulaklarım yine uğultu doluydu, göğüs kafesimdeki kalbim yine vücuduma ağır geliyordu. Savunmasız olmaktan nefret ediyordum, savunmasızlık her seferinde güçlü olmamı engelliyordu. Kabuslarım artık kabus olmaktan çıkmıştı. Öylece bir vizyon olup olmadığını düşündüm, yaşanan bir an olabilir miydi? Belki kendimi teselli etmek için zihnim benimle oyun oynuyordu. Evet, kesinlikle zihnimdi ama korkunç derecede gerçekmiş hissiyatı veren oyunlarını oynamaya başlamıştı yeniden.

URAGOS'UN KIZI (+18)Where stories live. Discover now