Daire 7 - 20.Bölüm : Mavi. (FİNAL)

Start from the beginning
                                    

Taşınalı günler olmuştu. Ben bir zamanlar Efe'ye kendi mesleğim olarak tanıttığım "grafik tasarımcılık" üzerine yoğunlaşırken Efe söz yazıyor, beste yapıyor, Boğaç ve Enis'in albüm kayıtlarını düzenliyordu. Her şey bir rutine oturmaya başlamıştı. Evi, siteyi, çevreyi, fazlasıyla sevmiştik. En çok da burada bizden neredeyse hiçbir iz olmamasını sevmiştik. Tuvaletten çıkıp üzerimi değiştirdikten sonra mutfağa geçtim. Çay yapmak için su ısıtıcıyı çalıştırıp buzdolabındaki kahvaltılıkları çıkardım. Sonra mutfak penceresine doğru ilerleyip Efe'nin bahçede görünüp görünmediğine baktım. Oradaydı, bahçede oynayan iki üç yaşlarındaki küçük bir erkek çocuğuna doğru eğilmiş elindeki topu ona uzatıyordu. Derin bir iç çekip istemsizce dolan gözlerimle tülü kapattım ve mutfak tezgahına döndüm. Kendimi hüzünlü düşüncelere kaptırmadan kahvaltılıkları mutfak masasına dizmeye odaklandım. Domatesleri kestim, peynirleri yerleştirdim ve omlet yapmak için birkaç yumurta kırdım.

"Bebeğim ben geldim. Uyanmışsın." Efe kapıdan girer girmez mutfaktan gelen sesleri duyunca içeri seslendi.

"Günaydın. Kahvaltı hazırlıyordum." Efe aldığı simitleri masaya koyduktan sonra üzerindeki montu çıkarıp asmak için içeri gitti.

"Nasıl bu kadar erken kalktın?" diye sordum merakla, "Dün gece çok geç uyumuştuk. Film aşırı uzun sürdü! Bayılmak üzereydim. Bir anda 'SİMİT!' diye gözlerini açmış olamazsın." Efe güldü.

"Aslında telefonum çaldığı için uyandım." dedi.

"Öyle mi? Kim aradı?" diye sordum.

"Kurye." dedi, bir yandan beni yanıtlarken bir yandan fincanlarımıza çay dolduruyordu.

"Ne getirmiş peki?" Efe elindeki fincanları masaya bıraktıktan sonra kapüşonlusunun cebinden bir zarf çıkardı.

"Bunu." dedi ve elindeki zarfı bana uzattı. Elindeki zarfı kaşlarımı çatarak aldım.

"Bu ne?" diye sordum. Zarfın üzerinde büyük harflerle "KIZIM MİNE'YE." yazıyordu. Yazıyı okur okumaz ne olduğunu anlamıştım. Bu o mektuptu. Babamın bana ölmeden önce yazdığı mektup.

"Cezaevi ile konuşup mektubu göndermelerini rica ettim. Evden kuryeyi karşılamak ve mektubu almak için çıktım. Okuyup okumamak senin kararın Mine. Ben sana bu seçeneği sunmak istedim."

Gözlerim elimdeki zarfa uzun uzun baktı. Babamın zar zor yazdığı harflere, kollarımı morartan o ellerden çıkan ismime baktım.

"Sen okudun mu?" diye sordum.

"Okumadım." dedi, "Bu senin mektubun. Bak bebeğim..." diye söze girdi Efe, "İçinde yazanlar seni üzebilir veya üzmeyebilir. Bunun kararını verecek olan sensin. Zarf şimdilik burada dursun. Biz kahvaltımızı yapalım, sonra iyice düşün."

Başımı salladım. Efe elimdeki zarfı alıp mutfak tezgahının en köşesine bıraktı. Oturup kahvaltımızı yaptık, her zamanki konuları konuştuk, Efe bana her sabah yaptığı gibi dışarıdaki havanın ne kadar soğuk olduğunu anlattı. Benim aklım ise tezgahta duran zarftaydı. Buraya geldiğimizden beri o mektup ara ara aklıma gelse de bunu dile getirecek cesareti kendimde bulamamıştım. Sonunda kahvaltımız bittikten sonra Efe Boğaç'ın dün yarım kalan enstrümantal kaydını düzenlemek için çalışma odasına geçti. Ben ise mutfak tezgahından bana bakan zarfla baş başa kaldım. Kenarları kıvrılmış, üzeri lekelenmişti. Çok eski değildi ama şimdiden sararmaya başlamıştı. Sonunda aramızdaki savaş bir sonuca bağlandı, mektup savaşı kazandı ve ben ayağa kalkıp zarfı ellerimin arasına aldım. Masaya geri döndüm ve zarfı dikkatlice açtım. İçinden çıkan katlı kağıdı açtım ve kağıdı ellerimin arasında tutup gözlerimi kapattım. İçinde yazanları okumaya hazır olup olmadığımı sorguladım.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Oct 28, 2022 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

No : 26 (İki Kitap)Where stories live. Discover now