Daire 7 - 14.Bölüm : Bataklığın Çamuru.

Start from the beginning
                                    

"Belki de gitmelisin."

Televizyondan duyduğum cümle ile başımı çevirdim. Programdaki yarışmacılar kendi aralarında eleme günü hakkında tartışırken duyduğum cümle benim içimde bir yerde bambaşka bir yere oturmuştu, bu cümlenin bende çok farklı bir karşılığı olmuştu.

"Belki de gitmeliyim." diye mırıldandım kendi kendime.

Uzun uzun tavana baktım. Düşündüm durdum. Çaresizlikler denizinde süzülürken hangi kıyıya vuracağımı düşünürken kapının açıldığını duydum. Yavaşça doğruldum ve kapıya doğru ilerledim. Efe ayakkabılarını çıkarıyordu. Ya da çıkarmaya çalışıyordu...

"İyi misin?" diye sordum, eğilmiş ayakkabılarını çıkarmaya çalışırken sendeliyordu.

Başını kaldırıp bana baktı. Yüzü kıpkırmızı, saçları darmadağınıktı.

"İyi miyim?" dedi. Zar zor konuşuyordu.

Eğilip kolundan tuttum ve nihayet çıkardığı ayakkabılarını kenara itip onu içeri çektim.

"Efe sen içtin mi?" diye sordum, "Bu halin ne böyle?"

"İçtim mi?" dedi.

Ne o benim dediklerimi anlıyordu ne ben onun dediklerini. Onu hiç bu kadar sarhoş görmemiştim. Ayakta bile zor duruyordu. Kendini duvara yaslayıp gözlerini kapattı.

"Gel," dedim, "Bana tutun. Seni yatağa götüreyim..."

"Sana dokunmamı istemiyordun..." dedi, "Kolunu çekmiştin..."

Derin bir nefes alıp hüzünle kolunun altına girdim. Ona yardımcı olmaya çalışarak yürümesini sağladım ve zar zor yatak odasına geldik. Efe'yi yatağa yatırıp doğrulacağım sırada kollarını belime sardı ve beni kendisine çekti. Yüzü yüzüme o kadar yakındı ki içtiği her şeyin kokusunu duyabiliyordum.

"Özlemişim..." dedi, "Bu kadar yakınında olmayı..." Bana özlemle bakıyordu.

"Duş almak ister misin?" dedim, "İyi görünmüyorsun Efe."

"İyi görünmüyor muyum?"

Öfke içinde bir nefes aldım ve kendimi ondan çekip doğruldum. Yatakta yanında oturdum ve üzerindeki kot gömleği çıkarmak için ona doğru uzandım.

"Kimle içtin sen? Neden bu kadar içtin?"

Bir yandan konuşuyor bir yandan kıyafetlerini çıkarmaya çalışıyordum.

"Kendimle." dedi, "Bir de seninle. Sen kafamın içindeydin. O yüzden bu kadar içtim... Çünkü seninle başka türlü konuşamıyorum..."

Yüzüne hüzünle baktım. Onu kot gömlek ve pantolonundan kurtardıktan sonra yatağa uzanmasını sağladım.

"Dikkat et. Dur... Üzerini örteyim..." Üzerini yorganla örttüm ve ayağa kalktım. O ise hala konuşuyordu. Gözleri kapalıydı. Kendi kendine konuşuyordu.

"Kafamın içinde seni hala gülümserken hayal edebiliyorum Mine... Seni hala beni severken hayal edebiliyorum..."

Yatak odamızın karanlığında ayakta durdum ve onu uzun uzun izledim, dinledim.

"Bana sarıldığını, benimle güldüğünü, seni mutlu edebildiğimi hayal edebiliyorum..."

Onu böyle görmek başıma gelmiş en acı şeylerden biriydi. Onu bu hale getiren bendim. Gücünü kaybeden, kendini ayağa kaldıramayan bendim. Bana uzanan elleri tutamayan da bendim. O an Efe konuşurken aklımda yarım saat önce duyduğum o cümle yankılandı.

No : 26 (İki Kitap)Where stories live. Discover now