15; bir hayal burktum en sol yerimden

702 70 89
                                    

on yedi dakika.

dairemin kapısında bekleyen kim taehyung'u evime alalı tamı tamına on yedi dakika oluyordu. geldiğinde olan ufak selamlaşmamız ve onun meraklı gözlerle evimi ufacık çekinme göstermeden incelemesi dışında ikimiz de sessizdik. yalnızca odada bulunan gerginliği soluyorduk.

taehyung ile aylar sonra bir çatı altında oluşumuzun yanısıra bana sunacağı sebepler için filizlenen bir gerginlik barındırıyordum bünyemde. gerginliğimi asıl körükleyen ise içimde bir yerlerde barınan korkuydu. korkuyordum, çünkü taehyung'un sebepleri beni korkutuyordu. ondan ne duyacağım ya da bana ne hissettireceği korkutuyordu beni. bilinmez oluşu korkutuyordu. ne ile gelecekti karşıma yahut neler sunacacaktı bana? üzerimde nasıl bir etki yaratacaktı sözleri?içimdeki yangın sönecek miydi ya da taehyung elleriyle daha da mı körükleyecekti onu? paramparça olan her bir yanım tanecikler haline mi dönüşecekti yoksa elinde yapıştırıcıyla yere çöküp yapıştıracak mıydı onları? tüm bunlar zihnimde kocaman bir soru işareti etrafında parıldıyordu. ve sanırsam en derinlerimde, asıl korktuğum bugünden sonra taehyung'u kaybedip kaybetmeyeceğim belirsizliğiydi. evet, tamamen bununla ilintiliydi gerginliğim.

"hâlâ saklıyorsun..."  taehyung'un aniden odada yankılanan boğuk sesiyle hafifçe irkildim. anın getirdiği şaşkınlık ve ürkeklikle birkaç saniye afallamış bir halde yüzüne baktıktan hemen sonra bakışlarının tutunduğu yere çevirdim gözlerimi. onun göz hapsine aldığı ise, on dokuzuncu yaş günümde bana hediye ettiği eski basım 'jane eyre' adlı eserdi. sınıf arkadaşımdan ödünç alarak okuduğum ve okurken epey etkilendiğim bir kitaptı. okuma sürecimde taehyung'a sürekli bahsini açmış, kitap hakkında yorumlarımdan söz etmiştim. laf arası, hoşuma giden kısımların altını çizmek adına kendime ait bir taneye sahip olmak istediğimi söylediğimdeyse taehyung; seoul'de bulunan sahafların neredeyse hepsini gezerek büyük uğraşlar sonucu bulabildiği eski basım jane eyre eserini bırakıvermişti ellerime. üstüne; sevincimi yalnızca bununla sınırlı bırakmayıp, kitabı önce kendisi okuyarak beğendiği kısımların altını çizmiş ve o şekilde hediye etmişti bana. benim için öylesine ince, tatlı bir davranıştı ki birkaç dakika boyu ağlamıştım bile hediyesinin güzelliği için.

anımsadığım tatlı kareler dudaklarımda ufak bir kıvrılmaya sebep oldu. "benim için oldukça özel bir hediye, neden saklamayayım ki?" diye sordum. omuz silkti. "bilmem. anılarımıza sırt çevirmek istediğini söylemiştin bana, bu yüzden evinden taşındığını..." diye mırıldanarak bakışlarını salonumda gezdirdi ve hafifçe gülümsedi. "sahiden, evin epey hoş görünüyor. her bir alan eskiye nazaran o kadar farklı ki... değişmek isteğinde sahici oluşunu henüz idrak edebiliyorum." dedikten hemen sonra yanlış bir şey söylemişçesine yüzünü ekşitti. "ah, hayır. aslında... asıl neden evine adım attığım an yüzüme çarpan yabancılık sanırım. baksana; aynı evde, aynı odadayız. soluduğumuz hava dahi aynı, aynı yere bakıyor gözlerimiz ama bak! iki ayrı koltuktayız. sen bir uçtasın ben diğerinde."

"bunlara sebep olan ben değilim."

"biliyorum." bakışlarına bir kırgınlık tutundu. "yaşanan her şeyin mimarı benim, benim imzam yatıyor her şeyin altında. farkındayım bunun." dedi. kendi kendine konuşuyor, hayır daha çok azarlıyor, gibiydi. sesinde büyük bir öfke vardı. kaşları hafiften çatılmış, dudakları bükülmüştü. ne söyleyeceğimi bilemeyerek sessiz kaldım. taehyung ise birkaç dakika öfkeli nefeslerle göğsünü şişirmiş, arada buğulanan bakışlarıyla salonumun halısını incelemişti. sonrasında tüm öfkesi bir balon edasıyla sönerek yerini ürkütücü bir sakinliğe bırakmıştı.

taehyung'un ani ruh değişimlerini şahit olmamın ardından dakikalar boyu, o eve ilk geldiği zamanki gibi sustuk. kaç dakikayı devirdiğimizi sayamadığım bir dilimde ise sessizliği bozan ben oldum.

hasretinden prangalar eskittim, taekookWhere stories live. Discover now