Bölüm 56 | Toprak

14.7K 1.3K 469
                                    

Selamlar!

Yine bir bölümle karşınızdayım. Bölüme başlamadan önce, 'Dikkat! Yağız hayal ürünüdür.' demeden geçemeyeceğim. 😅

Oylarımızı verdiysek, hadi okumaya başlayalım.
Yorumlarınızı da severek okuyacağım.
💙

Bölüm şarkısı;
Emre Aydın & Çağan Şengül - Yansın

🕊

Hiçbirimizin birkaç saniye sonra yaşayacağının garantisi yoktu, olamazdı. Ölüm, ne arkamızdaydı, ne önümüzde. Hep yanımızdaydı. Birlikte adım atıyorduk, birlikte koşuyorduk. En sıkışıp işin içinden çıkamadığımız zaman ona sarılıyorduk, son veriyorduk hayatımıza. Ölüm bu. Ne hükümdar tanıyordu ne soytarı... Herkesi aynı iştahla yutuyordu.

Ölümü anladığım ilk gün, yağmur yağıyordu. Her yer çamur, yerde boylu boyunca uzanan bir adam vardı. Kanı toprağa karışıyor, yağan yağmur suç ortağım gibi o kanı temizlemeye çalışıyordu. Ben ölümü ilk kez o gün öğrenmiştim. Böyle öğrenmeyi asla istemezdim.

On üç yaşından sonra gençliğim değildi hatırladığım. Hıçkırık, kan, ceset. Böyle büyümüştüm, işimin başına geçmiştim. İlaçlarla adam olmuştum, şefkatle toparlanmıştım.

Şimdi her şey yeniden, aynı şekilde başlıyordu. Ölü vardı; fakat bu sefer katil ben değildim. Sevinemiyordum; ama ağlamıyordum da. Biri ölmüştü. Beni doğuran biri. İstanbul'dan buraya gelene kadar tek bir damla gözyaşı dökmemiştim onun için. Günlerdir içimde olan boşluk sadece biraz daha genişlemişti, o kadar.

"Geldik, abla."

Gözlerim taksi şoförü söylemeden hemen önce Hanzade Konağı yazısına çoktan takılmıştı zaten. İçeriden az da olsa gelen ağıtları duyabiliyordum.

"Abla? İyi misin?"

Değildim.

İki gün mutlu olmuştum, geri kalan günler bana zehir olmuştu. Mutluluğum kursağımda kalmıştı benim. Parmağıma taktığım yüzüğün bile heyecanını yaşayamamıştım doya doya. Haftalar önce burada bir gerçekle yüzleşmiştim. Sonra İstanbul'a dönmüştüm.

İstanbul'a gittiğimde bu kez başka bir gerçek öğrenmiştim. Onu atlamadan tekrar buraya gelmiştim.

Ben... Hiçbir yere sığamıyordum. Hiçbir yer kabul etmiyordu beni, mutluluğu reva görmüyordu kimse.

"Su vereyim mi?"

Gözlerimi yavaşça konağın yazısından çekerek çantama çevirdim. İçinden cüzdanımı çıkarıp ödemem gereken miktarı verdim. "Sağ ol." dedim, az önceki teklifi için. Sonra taksi kapısını açtım ve içinden indim.

Kapıda daha fazla koruma vardı. Ceketlerinin içindeki gömlekleri bile bu kez beyaz değil, siyahtı. Benim de onlardan farkım yoktu aslında. Siyah bir pantolon, kazak ve mont. Yastaydık değil mi?

"Meva Hanım, hoş geldiniz." Dil alışkanlığı ile söylediği hoş geldin kelimesine kendi bile şaşırdı. Sonra hemen bir eliyle içeriyi gösterip, "Herkes orada." dedi. Başımı sallamakla yetindim. Benim için açtıkları kapıyla beraber içeriye bir adım attım.

MEVAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin