Bölüm 34 | Hiddet

20.9K 1.4K 329
                                    

Canımı istese, onu bile vereceğim adamı bu halde görmek, yüzümü kireç gibi yapmıştı, hissediyordum.

Tekrar, "Baba!" diye feryat ederek merdivenlerden inmeye başladım. Ayağımdaki topuklu ayakkabılar, her basamağa basışımda bana düşme tehlikesi yaşatsa da umursamadım, umursayamadım. "Baba!"

"Abi!"

"Fetih!"

"Bey!"

Herkesten önce vardım yanına. Elimi yüzüne götürüp gözlerini açması için biraz sarstım.

"Baba!"

"Meva hanım, eli göğsündeydi! Kalp krizi geçiriyor!" Yutkunarak ellerimi babamın yüzünden çektim.

"Arabayı getirin çabuk!" diye inletti dedem konağı. Kafamı kaldırarak yanı başımdaki Yağız'a baktım.

Ne zaman aktığını bilmediğim gözyaşlarım yanaklarımı ıslatırken, "Yağız, bir şey yapmalıyız!" diye bağırdım. Benim biraz daha önüme geçerek parmaklarını babamın düğmelerine götürdü.

Gömleğin iliklerini aceleyle çözerken, "Ayaklarını kalp hizasına doğru kaldır!" diye bağırdı Mehdi'ye doğru. Mehdi, sorgulamadan dediğini yaparken arkamda annem ve babaannemin endişeli yakarışlarını duyuyordum.

"Araba hazır, ağam!"

Kapıdaki adamlardan birinin söylediğiyle ayakları tekrar normal hale getirildi. Büyük bir yardımla babamı kaldırıp konağın çıkışına götürdüler. Babam arka koltuğa yatırıldığında hemen yanında yerini aldım. Kafasını dizlerimin üstüne yerleştirdim. Kızarmış yüzü, yavaş yavaş soluklaşmaya başlamıştı.

Yağız, ön koltuğa yerleşti. Araba hiç beklemeden çalıştığında oturduğu koltukta bana doğru döndü.

"Önünü iyice aç, Meva."

Hıçkırıklarımın arasında Yağız'ın dediğini yaptım. O an ellerimin nasıl zangır zangır titrediğini fark etmiştim. Korkumla asıl şimdi yüzleşirken, "Yağız, babam gözlerini açmıyor!" dedim.

"Birazdan hastanede olacağız güzelim, lütfen endişelenme!" Hıçkırıklarım tam tersine artarken elimi yeniden babamın yüzüne yasladım.

"Geç kalırsak?! Geç kalabiliriz!" Yağız, bakışlarını şoföre çevirdi.

"Ne zaman hastanede oluruz?

"On dakikası var."

"Ne on dakikası?" diye bağırdım arka koltukta. Elimi şoförün oturduğu koltuğa vurdum. "Onun on dakikası yok! Gaza bas, bir şey yap!" Bağırdığım için boğazım cayır cayır yanmıştı; fakat hıçkırıklarımı kesmeye yetmemişti. Sesli bir şekilde ağlamaya devam ederken, "Baba..." dedim çaresizce. "Babacığım ne olur gözünü aç!"

Yağız'ın derin bir nefes alıp verdiğini işittim. Onun da yapacak bir şeyi yoktu, benim de. O hastaneye ulaşmamız gerekiyordu; ama ulaştığımızda dahi babamın iyi olup olmayacağını düşünmekten kalbimin sancısı büyüyordu.

"Baba, lütfen dayan. Bak ne olur?" Beni duyuyormuş gibi yalvarıyordum ona. Babam, hiçbir zaman bana kıyamaz, her dediğimi yapardı. "Baba, duy beni!" Kirpikleri bile titremedi. Gözümden akan yaşlar çenemden aşağıya sızarak birkaç damlasını babamın saçlarının arasına bıraktı.

"Meva, telefonun çalıyor. Annen arıyor." Yağız'a bakmadım. Babamdan gözlerimi çeksem bir şey olacak diye ödüm kopuyordu. "Behiye Hanım," Telefonumu açtığını anladım. "İyi olacak, lütfen sakin olun." Annemin ne kadar perişan olduğunu düşündüm. Benden beterdi eminim ki. "Arkamızdan geliyorlarmış."

MEVAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin