Çalınan Renkler

23 2 0
                                    

Zeynep Bastık, Emircan İğrek - Dargın

Bahçede Hanımeli - Şebnem ferah Hassanisoughi


Üç gün sonra

Geçmiş travmaların bizlere bıraktığı en ürkütücü yanı bize bu travmaları bırakan insanların bunu kendi geçmişine bağlamasıdır. Bize ebedi emanet duran bu korku hissi, içe bırakılan ani refleksler büyüklerin, hayatımıza dokunmaya çalışan herkesin mirasıydı.

Ankara sokaklarının dar yollarından geçemiyor şimdiki Gökçe. Odaya aniden pat diye girecek korkusu var mesela. Çantasında hep yedeğini bile taşıdığı bir çakısı var.

Benim yaşadığım yirmi bir yılın hesabında alınan hangi mabalın boynunu kimler kesecek şimdi?

Geçmediğim dar yolların korkularında boğulduğum o günden beri karanlığın kasvetli, soğuk düşmanlığı bırakmıyordu hiç peşimi.

Çektiği acılardan delirmiş bir annenin kızıyım ben. Öfkesine ve yersiz erkeklik gururunun kölesi olmuş ama baba olamayan bir adamın kızıyım ben. Bastığım her toprağın üzerinde dikenlerimde güllerim de vardı.

Yılların geçmesi içimizdeki acıyı öldürmeye yeter miydi? Ben unutamıyorum geçmişteki yaşadığım o soğuk tenin bana bıraktığı hisleri.

Annem kalbi acı içindeyken kalbini öldürmek ister gibi yüreğine vururdu hışımla. Öyle sert darbeler indirirdi ki göğsüne, yaklaşmaya korkardım. Şimdi anlıyorum annemin neden yüreğine öyle sert darbeler indirdiğini. Kalbini öldürmek istiyordu, hislerini öldürmek istiyordu.

Ceviz ağacının gölgesinde oturduğumda kime söylediğini bilmediğim ama gözündeki yaşları silmeden ardı ardına akan göz yaşları ile beraber bahçede hanımeli türküsünü söylerdi hep.

Kime söylerdi bilmezdim.

“Gel gülüm gel” dediğinde hıçkırıklarla ağlamaya başlardı. “Zorla güzellik olmaz” derdi eve bakarken.

“Sevmeli, sevdirmeli” dediğinde ağlayarak gülümserdi. Ağlaması ve gülmesi iki insanın duygularını ifade ediyormuş gibi gelirdi bana. Seven taraf için bir duyguyu sevdiren taraf için başka bir duyguyu barındırır gibiydi yüzü.  Ama seven ve sevdiren kişinin aynı kişi olmasını bugüne kadar hiç düşünmemiştim.

Bir kere söylemesine rağmen aklımda, dilimde dolanırdı o güzel melodinin kelimeleri. Annem bir daha ağlamasın diye sonradan odada gizlice dinler annemi anlamaya çalışırdım. Sonra anladım, annemi hiç anlamayacağımı.

Birinin çektiği acıları, sevinci anlamam için onunla aynı şeyleri yaşamam gerekirdi. Ben onunla aynı şeyleri yaşamadım. Ben onun yaşadığını yaşamak istemeyip o balkondan atladım, kaburgamı kırdım. Tüm yol boyunca koşarken ağız dolusu kustum ama ben yine de onu anlamadım. Gün geçtikçe onu anlamak istemedim, kaçtım, uzak kalmak istedim.

Kendimden de kaçtım çok sonra. Ama tek bir şey anladım; kaçtığım duymak istemediklerimdi, duyduklarımın bana hissettirecekleriydi.

Başka bir insanın hakikati, onun sana açıkladığı şey değil, açıklayamadığı şeydedir. Bu yüzden, onu anlamak istersen, söylediğine değil, söylemediğine kulak ver.” İnsan, sustuğu şeyler kadardır ve insan insanı, anlatamadığı yerden anlayabiliyorsa yakındır” der Halil Cibran.

Belki de annem anlatamadıklarını söylediği bir türküde dile getiriyordu. Halil Cibran’ın söylediği bu cümlede annemi anlamam için onun söyleyemediklerine kulak vermem gerekiyordu. Söylediği, dinlediği ve gülümsediği her anda bize bir şey mi anlatmaya çalışıyordu?
Ben anneme uzak mıydım onu anlayamadığım için?

Yıllar geçti ve yıllar geçerken geçmişin iplerini de beraberinde getirdi. Ben koştukça elime bağlanılan geçmişin kan kokan ipleri benimle geliyordu.

Alıştım geçmişin kan kokan kanca gibi hatıraların varlığına ve gerçek oluşuna. Ankara’ya ilk geldiğim yıllarda insanlarla konuşmaya çekinen, silik bir kız ve insanların zorunda olmadığı sürece konuşmadığı insandım işte.

Alışıyordum her şeye. Öğle arasında, metal kokan yemekhaneye karışmış sıcak yemek kokusuna, insanların sıra beklerken sistem hakkında yaptığı yorumları sıkıntıdan dinlerken ya da yanımda boş yer kalınca benimle mecburi konuşan insanların varlığına.

Dudaklarımda yalancı bir gülümseme varken düşündüğüm şeylerden biri de kimsenin hayatının mükemmel olmayışıydı. Kimse ulaşılmaz ya da mükemmel değildi. Bizler sadece insandık ama bu kimliği bile taşıyamayıp üzerine bir ağırlık çökmüş gibi sokup atıyorlar o sıfatı ruhlarından.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Sep 27, 2022 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

GECENİN KIYISINDAWhere stories live. Discover now