11: Uyku

413 55 19
                                    

Buraya geliş amacımı ve hikayemi anlattıktan sonra dumura uğramış bir şekilde bakakalmıştı. Bana karşı uzatıp kendine karşı kullandığı eli titremeye başlamıştı. Bu dönemde bir kadın olarak bunları yaşamış olmam onu ne derece etkilerdi bilemiyordum. Hayatı kolaya benzemiyordu ancak bunları asla yaşamak zorunda kalmayacaktı.

"Sattığım malların için de özür dilerim, bedeli neyse iş bulduğum gibi ödeyeceğim."

Eklediğim şeyin üzerine ağzından bir 'hıh' nidası dökülmüştü. "Ödesen iyi olur. Hawkins'de kokain satan tek kişi benim. Eğer benim başım belaya girerse senin de girecek. Saçma sapan insanlarla muhatap olmuşsun."

Haklıydı, bu yüzden karşı çıkacak bir şey söyleyemedim. Ayaklanmak için yumruk yaptığım ellerimi açıp bacaklarımın üzerinden destek aldım. Tam kalkacakken dudaklarının arasından alaycı bir nida daha döküldü.

"Bu saatte gitmeyi planlamıyorsun artık değil mi?"

Yine haklılık payı vardı. Tanrım neden bunun karavanını seçmiştim ki konaklamak için. Kalkamadan tekrar koltuğa oturdum. Şu anda bana ne istese yaptırabilecek konumdaydı. Tek isteğim başımın belaya girmemesiydi.

Kollarını çözerek iki eliyle yüzünü sıvazladı. "Yarın sabah gidersin nereye gideceksen. Yat şimdi." Oturduğum koltuğun yanındaki koltuğa oturmasını beklemiyordum. Odasına gider sanıyordum. Böyle uyumak garip olacaktı.

"Sen uyumayacak mısın?"

Kaşlarını kaldırdı. "Hayır, bir şeyi daha çalmayacağından emin olacağım."

Tanrım yine haklılık payı vardı. Bir gün içerisinde bu kadar ezilmeyi planlamamıştım. En azından hayatım hakkında ileri geri konuşmamıştı.

Hareketlerimde çekine çekine yavaşça uzandım. Oturduğu koltuk bacaklarımın olduğu yönde kalıyordu. Arkamı dönmek istemediğim için dönemedim ve bütün yüzüm ortaya çıkmıştı. Hayalete benzediğim düşünülürse bu biraz utanç vericiydi. İyi geceler demek fazla absürt kaçacağı için ağzımı bile açmadan gözlerimi kapattım. Sadece uyumaya çalışacaktım. Uyursam utanç hissetmezdim ve bir an önce sabah olur, burdan da giderdim.

Birkaç dakika sonra hareket etme ihtiyacı ile ellerimi başımın altına koyarak kafamın biraz kalkmasını sağladım. Gözlerimi kısık kalacak şekilde hafifçe açıp onu kontrol ettiğimde yüzükleriyle oynadığını gördüm. Gözleri her ne kadar benim üzerimdeymiş gibi görünse de kafasının başka bir yerlerde olduğu çok belliydi. Kesin malın zararını nasıl karşılayacağını düşünüyordu. Tanrım, keşke insanları zor durumda bırakmak zorunda kalmasaydım. Yakın zamanda kiliseye gitmem gerekebilirdi.

Birkaç dakika daha sonra yine hareket etme ihtiyacı hissedince yavaşça sol elimi koltuğun üzerine koyarak kendimi destekledim ve dikleşerek kalktım. Bacaklarımı da yavaşça aşağı indirdiğimde bu sefer Eddie'nin dikkatini üzerimde hissedebiliyordum. Girdiği transtan çıkmış olmalıydı. Koltuktan kalkmaya yeltenmeden bacaklarımı birbirine yapıştırdım ve iki elimi iki yanıma bıraktım.

"Ne oldu, iki gündür mışıl mışıl uyuyordun?"

Eddie'yi net duyamamıştım. Bedenime çok kötü davranmıştım birkaç gündür. Kentucky'den daha kötü. Ona alışmıştım ancak buna değil. Net duyabildiğim tek şey Eddie'nin kolundaki saatin sesiydi. Tik... Tak... Tik... Tak...

Daha net duymamı sağlar mıydı emin değildim ancak güdüsel olarak ellerimi kulaklarıma yaslama ihtiyacı hissetmiştim. Kafamı yavaşça öne düşürürken ellerimle de kulaklarıma bastırıyordum. Birkaç saniye sonra duyduğum beyaz uğultu geçmişti. Bu süreçte bir şey demiş miydi emin değildim.

Kutsal; Eddie MunsonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin