"Şu markete artık gitsem iyi olacak.."

...

Eve döndüğü sırada, sürekli olarak arkasına bakıyordu.

İçinde.. nedenini bilmediği bir şekilde gerginlik.. veya tedirginlik hissi vardı. Bu hissin adını koyamadı. Ama biliyordu, kötü bir histi bu.

Telefonunu çıkardı ve Lalisa'yı aradı, fakat ulaşılamıyordu.

O açmadığı için, gerginlikten kalbi sıkıştı. Korku duygusunu defalarca kez hissettiği için, hissettiren kişiden, yine nefret etti.

Aklına Jungkook geldi.

Hemen onun ismini buldu rehberinde. Arama tuşuna bastı, ve Jungkook'un açmasını bekledi. Tahmin ettiği gibi o, onu bekletmedi.

"Jungkook. Neredesiniz?"

"Evinin oralardayız. Noldu bir sorun mu var?"

Jimin, o fark etmeden, akan göz yaşlarını fark edince elini yüzüne götürdü. Kaşlarını çatarken sildi ve konuştu.

"Ben.. evin üst sokağındayım. Beni hemen alabilir misin? Lütfen."

Bir süre ses gelmeyince, telefonu kapattığını düşündü ama kapatmamıştı.

"Arkandayız Jimin."

Arkasını döndü hemen, gelen arabayı görünce tuttuğu nefesini bıraktı ve arabaya yaklaşıp, içine girdi. Arabada, Jungkook'un kendisi gibi sıcaktı.

"Minah? Noldu?"

Sakin ses tonu ile konuşan Lalisa'ya baktı, endişeli duruyordu ama sesi hâla sakindi.

Daha sonra gözlerini, Jungkook'a çevirdi. Onun yüz ifadesi, Lalisa'ya göre daha bir farklıydı. Endişeliydi.

"Ben.. takip edildiğimi hissettim bir anlığına."

Gözünü ondan hiç ayırmadığı için, kaşlarını çattığını, ellerini yumruk yaptığını gördü. Yüzünde ki ifade ise silinmiş, yerini sinir almıştı. Jungkook'un dudaklarına baktı, titriyor gibi gözüküyordu.

"Emin misin Jimin? Bak eğer gerçekten öyle bir şey varsa-"

Kafasını olumsuz yönde salladı.

"Emin değilim.."

Emindi. Takip edildiğinden emindi. Ama olay çıksın istemiyordu, özellikle Jungkook'un bu olaya karışmasını hiç istemiyordu.

Lalisa konuşınca, gözlerini Jungkook'dan çekip ona yöneltti.

"En iyisi eve gidelim."

...

Lalisa sarhoş olup sızdıktan sonra gecenin karanlığında, Jungkook ile içmeye devam etti.

Başına diktiği sırada, gözü onun adem elmasına kaydı. Gözünü çekmek istesede, sanat eseri gibi duran o görüntüden çekmiyordu.

En sonunda çalan telefonu yüzünden, gözlerini ondan ayırdı ve telefonunu açtı. Telefondan gelen ses ise.. bir robot sesiymiş gibiydi.

"Mutsuz olmanı istiyorum.."

Nutku tutuldu. Boğuluyormuş gibi hissediyordu, nefesi kesildi. Elleri titremeye başladığı için kulağına tuttuğu telefon üzerine düştü.

Ve başka bir ses daha geldi."Mutsuz olman yakındır."

Eline aldı telefonu, kapatmaya çalıştı fakat titreyen elinden zorlanıyordu.

O'ydu. Onun olduğunu biliyordu, ve o.. her zaman söylediği şeyin arkasında duran biri. Az da olsa, mutluydu. Ve bunu bozacaktı.

Göz yaşı aktı.

Hemen ardından ayağa kalktı ve yatak odasına yönlendi, Jungkook'un görüş alanından çıkmadan önce durdu.

"Lisa'yı evine bırakamayacaksan, onu burada bırak."

Derin bir nefes aldı, ve nefret ettiği o soğuk odasına girip, kapıyı kapattı.

Yatağa yaklaştı, kendisini yatağa bıraktıktan sonra cenin pozisyonuna geldi. Soğuk olan çarşafı eli ile kavradı ve o elini yumruk yaptı.

"Nefret ediyorum senden.."

Göz yaşları akmaya devam etti. Sessiz bir şekilde ağlaması, çocukluğundan kalma bir alışkanlıktı. Ağladığı nadir anlar vardı..

Doğduğunda bile ağlamadığı için, öldü sanmışlardı.

Nefes almaya çalıştığı sırada, kapının tıklatma sesini işitti. Cevap vermedi. Konuşmaya hali bile kalmamıştı, o telefondan sonra.

Kapı açıldı, içeri giren beden hiç beklemeden yatağa oturdu ve Jimin'in saçlarını okşadı. Jimin'in saçları çok güzeldi.

"Ne oldu bilmiyorum ama.. üzülmeye değmez Jimin."

Ne olduğunu bilmeden konuşması, Jimin'e saçma geldi. Üzülmeye değmez mi? Kendini öldürmeyi bile düşünüyordu şuan.

Nefes almaya çalıştı. Ama beceremiyordu, nefes alamıyordu. Dudaklarını yaladığı sırada, ağzına gelen tuzlu su yüzünden yüzünü buruşturdu. Sarhoş değildi ama kafası güzeldi, ne yaptığının farkında değildi.

Hâla ağladığının bile farkında değildi.

Yatakta oturur pozisyonuna geldi, dizlerini kendine çekti ve Jungkook'un karanlık olsa bile parıl parıl parlayan gözlerine baktı.

"Jimin. Ağlıyor musun?"

Başını iki yana salladı.

"Sana sarılmamı ister misin?"

Başını bu sefer, aşağı yukarı salladı.

Jimin, onun sarılıp, ellerini sırtına koymasından sonra ilk defa şiddettli bir şekilde ağlamaya başladı. Onun kollarında olacağını, asla tahmin etmezdi.

Bu kadar yüksek sesle.. doğduğundan beri, ağladığını hiç hatırlamıyordu.

~~

Kalbimi bıraktım..

Jimin'in doğduğunda bile ağlamadı dediğim kısımı, kendimden esinlenerek yazdım

Çünkü evet, doğduğumda ağlamamışım.. ve ben ağlasam bile sessiz ağlarım, huyum batsın

I'm Yours || JikookWhere stories live. Discover now