N.O 38

2.7K 203 66
                                    

Avuçları arasında hapsolan ellerime baktığımda içine ne koyduğuna dair bir fikrim yoktu. Bakmak için elimi çekmeye çalıştığımda daha sıkı kavradı.

"Çocukken en çok DBSK grubunu severdin, Mirotic şarkısını bağıra bağıra söylerken herkes seni alkışlardı. Birde dans edebilseydin seni küçük yaşta fark edeceklerdi."

Söylediklerine anlam veremiyordum. Nasıl benim küçüklük anılarımı bilebilirdi.

"Sen nasıl...?" sözlerimi tamamlayamadan konuşmaya başlamıştı.

"Bir keresinde dükkandan erişteleri kaçırıp yaralı bir köpeğe vermiştin. Baban bunu öğrendiğinde seni 3 gün dükkana sokmamıştı. O 3 gün boyunca her gün dükkanın kapısının önünde beklemiştin. O zaman kaç yaşındaydın 7 mi?"

Elimi açmaya çalıştığımda daha sıkı kavrayıp gülmüştü.

"Evet evet 7 yaşındaydın. Okula başladığın gün annen saçlarını iki taraftan bağlamış üzerine pembe kurdele takmıştı. Sen rengini sevmediğinden onları çöpe atmıştın. Sonra pişman olup okuldan geldiğinde hava kararana kadar aramıştın ve sonunda bulmuştun. O pis şeye dokunurken tiksinmemiştin."

Benimle ilgili her şeyi öğrenmesi imkansızdı. Konuşmaya çalışsam da beni dinlemiyordu. Transa geçmiş gibiydi, kendi kendine konuşurken gülüyordu.

"Bir gün dükkanınız kapalıydı ki sizin dükkanınız hiç kapalı olmazdı. Sadece sana aldığım bilekliği verecektim, şirketten zar zor çıkmıştım. Henüz 12 yaşındaydın. Annen vefat etmişti. 12 yaşındaki biri bu acıyı nasıl kaldırabilir diye düşündüm. Yanına gelmek istedim, yapamadım. Sana söyleyecek lafım yoktu. Cenaze bittiğinde seni oradan ayıramadılar. Öylece orada oturdun. Kapının eşiğinden seni izledim. Ölüme laf işler miydi? Üzülme desem üzülmeyecek miydin? Sabahın dördüne doğru odadan bir ayak sesi gelmişti. Hemen ayağa kalktım. Elinde annenin fotoğrafı vardı. Beni görünce bir an duraksadın. Sonra fotoğrafı göstererek: "Oppa annenle bol bol fotoğraf çektir, o gidince elinde bundan başka bir şey kalmıyor" dedin. Ellerimin içine tırnaklarımın izi geçerken sadece bana sarılan minik Eun Hee'nin saçını okşayabildim."

Elimi sonunda kurtarmıştım, sözler arabada dağılırken o ana geri dönmüştüm.

"Sadece sarıldım, bana en iyi o sahip çıkardı."

Parmaklarımı yavaş yavaş açtığımda elimdeki saatle şaşkına döndüm:

"Ama bu benim..."

Ji Yong derin bir nefes aldığında:

"Hayır, o benim. Annenin ölümünden sonra artık eskisi gibi değildin. Konuşmuyor, gülmüyor ve benimle uğraşmıyordun. Sonunda para biriktirmeye karar verdim. Yeterli paraya sahip olduğumda ikimize aynı saati yaptırdım. O zamanki aklımla bu saat aramızdaki bağ olacaktı. Hiç yanından ayrılmayacaktım. Aynı zamana bakacaktık."

Karşımızdan yansıyan farla yüzünde parlayan gözyaşlarını görebiliyordum. İlk aşkım Ji olabilmesine hala inanamıyordum.

"Hediyeyi vermek için geldiğimde kapınızın önünde bir kamyon vardı. İlk başta anlayamasam da içindeki eşyaların sizin olduğunuzu fark etmem uzun sürmedi. Kapınızın önüne elimdeki kutuyu bıraktığımda evinizin kapısı açıldı. Hemen kendimi saklanacak bir köşe bulup sizi izlemeye başladım. O zaman cesur olsaydım belki de kaybetmeyecektim. Kutuyu aldığında ağlaman bir anlığına kesilmişti. Kamyona bindiğinizde arkana son kez bakıp sessizce akan gözyaşlarının arasından "Ji oppa bizi bulur değil mi baba?" dedin. Sonra öylece hareket edip gittiniz."

No Option! ( Seçenek Yok!)✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin