Kafamın derinliklerindeki elele tutuşmuş ve Se-Le-Na diye üç kere bağıran Tuna'yı zorda olsa sildikten sonra kadının bize doğru uzattığı altın anahtarı Tuna bir çırpıda almıştı. Kadının arkasında bulunan anahtarlığa baktığımda başka hiçbir anahtar görememiştim. Sonuncusunu da biz almıştık heralde..

Tuna yere bıraktığı birkaç poşeti tekrar eline alınca artık odamıza gittiğimizi anlamıştım ve bu yüzden resepsiyonda duran kadına bu sefer olabildiğince içimden gelen bir gülümseme bahşedip Tuna'nın arkasından ilerlemeye başladım. Kafamda hala deli sorular dönüp duruyordu. Biz okul günü neden buraya gelmiştik? Şehir içinden binlerce hotel varken neden bu hotele gelmiştik? Bu soruların cevabını ararken Tuna'nın aniden durmasıyla hızımı alamayıp Tuna'ya çarptım. Çarpmanın etkisiyle biraz sersemlesemde hemen olayı toparlayıp geri çekildim ve önünde durduğumuz odanın kapısını incelemeye basladım. Bu sırada Tuna hafif seslide olsa gülüyordu ve bu benim daha da utanmama neden oluyordu.

''Susar mısın?'' ellerimi yanaklarıma koyup kızaran yanaklarımı gizlemeye çalışırken daha da kızardığımı ve rezil olduğumun farkındaydım ama yalnızca kendime söyleyemiyordum ve bu aptal şeye hala devam ediyordum.

Tuna bunu görmezden gelmeye karar vererek bana bakmayı kesti ve odamızın kapısını açtı. Bir dakika odamızın kapısı? Odamızın kapısı? Kapımızın odası? Bizim odamızın kapısı? Odamızın kapısı bizim? Kapısı odamızın bizim?

Beynimi hafiften yanmaya başladığını anladığım için hemen kafamı sağa-sola sallayarak kafamın içindeki düşünceleri uzaklastırdm. Tuna çoktan odadan içeriye girmişti ama ben hala kapının önünde mal gibi dikiliyordum. Büyük bir nefes alarak ve sağ ayağımla girmeye özen göstererek odanın kapısına tutunarak içeri girdim. Ben etrafı incelerken Tuna çoktan çift kişilik yatağın üzerine çıkmış tepinmeye başlamıştı. Ah, bu her zaman böyle olmaz mıydı zaten? Ne zaman bir çift bilikte bir hotelin odasına girse çiftlerden birisi büyük yatağın üzerinde zıplardı. Bizde diğer tüm çiftler gibiydik işte.. Tek fark, biz üvey kardeşiz..

Kafamdaki düşüncelere bir son verdikten sonra karşımda küçük çocuklar gibi sevinen Tuna'ya ufak bir kahkaha atıp bende ona katıldım. Yatak gerçekten büyük ve yumuşaktı. Yatağın üstüne çıkıp tepineli sanırım baya olmuştu çünkü en son Derya'yla yurt odamızda yapmıştık.

''Bu çoook eğlenceli!'' çığlık atmaya benzer bir ses çıkardıktan sonra kendimi bir anda yumuşacık yatağın kollarında buldum. Çok yorulmuştum ve ayaklarım artık beni taşıyamayıp yatağa düşmeme sebep olmuştu. İlk defa düştüğüm için sevinmişti. Benden 10 saniye sonra Tuna'da yanıma uzanmayı seçmişti zaten..

''Neden bu kadar güzelsin ki?'' Tuna kollarını kafasının altına yerleştirmiş tavanı izlerken biranda bunu söylemesiyle kahkahalarıma bir son verip kaskatı kesilmiştim. Neden bu eğlencenin arasında illa beni utandıracak şeyler söylüyordu ki?

''Dalga geçmesen olmaz mı?'' sol elimi havada salladıktan sonra yapmacık bir gülücük atıp Tuna'ya baktım. Hala yüzüme bakmıyordu ve tavanla ilişkisine devam ediyordu. Bir erkek sevgilisine 'neden bu kadar güzelsin ki?' derken tavana mı bakar Allah aşkına? Sonunda Tuna yaşam belirtisi vererek kolunu karnımın üzerine koydu. Elleri göbeğimin üzerine her dokunuşunda benim kalbim daha da hızlanıyor ve ateşim daha da yükseliyordu. En önemliside Tuna'nın elinin şuan tamda tikim olan yerde olmasıydı. Allah'ım lütfen oralarda daha fazla dolanmasın! Birkere de dualarım kabul olsa ne olur ki Allah'ım? He ne olur ki? Tsunami mi çıkar, deprem mi olur, kıyamet mi kopar?


Tuna tikimi bulmanın sevinciyle coşarken hala beni gıdıklamayıda ihmal etmiyordu.

''T-t-tuna! Yeter d-d-iyor-um bak!'' konuşmakla konuşamamak arasında gidip gelirken bir yandan da Tuna'nın ellerinden kaçmaya calışıyordum. Yaklasık beş dakikadır aralıksız gülüyordum eğer biraz daha buna devam edersem bu güzelim yatağın başına geleceklerden korkuyordum.

Aptal Üvey KardeşimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin