Bölüm 13

95 8 0
                                    

Lucca reddedilmeye, kaybetmeye alışık bir adam değildi. Bu asla değişmeyecekti. Bana bebeğimizin iyi olduğunu söylerken sesi kendinden emin ve güçlüydü. Ama bir şey, ufacık bir şey; bakışlarında yakaladığım o minik titreme ruhunda kopan fırtınayı, o kendine sonsuz güveni olan adamda ortaya çıkan yeni ve belki de hayatındaki ilk çatlağı belli ediyordu.

Kimse anlayamazdı, hissedemezdi de. Ben anlayabiliyordum. Acı çekiyordu. Bu durumda olmaktan, bu durumu kontrol edememekten dolayı hissettiği o kızgınlığı görebiliyordum. Her şeye rağmen onun inancına ben de tutunacaktım. Yoksa aklımı kaçırırdım. Bana gelip bebeğimizi gördüğünü söylediğinde ilk önce onu ben göremediğim için kıskanmıştım. Aylardır onunla beraberdim, onu karnımda taşımıştım. Onunla gün boyu konuşmuş, zor günlerimizde kendimden çok onu rahatlatmaya çalışmıştım. Kimi zamansa ona sevdiğim şarkıları mırıldanmıştım. Lucca o anlarda bana gülmüştü ama o da yanımda kalıp beni dinlemekten geri durmamıştı. İçten içe bundan hoşlanmıştı. Ama şimdi öyle bir an gelmişti ki bebeğimle ilk karşılaşma anım elimden alınmıştı. Hayal kırıklığım, hayata kırgınlığım bambaşka bir boyuta dönüşüverdi.

Az ötede, kapalı kapının ardında bebeğim vardı. Birazdan onu görecektim.

İçeri girmeden hemen önce gözyaşları gözlerime dolarken, yanımda duran Lucca dudaklarını benimkilerin üzerine bastırdı.

"Seni çok seviyorum," dedi dudaklarımın üzerinden bana fısıldayarak. "Bebeğimiz iyi olacak, bunu sen de biliyorsun. Sen güçlü bir kadınsın ve onunla beraber eve gideceğimiz günün geleceğini biliyorsun." Tepkisiz onun yüzüne bakmayı sürdürünce, "Bana inanıyorsun değil mi?" diye sordu.

Başımı salladım. Dudağımı sertçe ısırıyordum. Ve gözyaşlarımın yüzümden aşağı süzülmeye başlamasına engel olamadım. Ona bakarken bile kalbim parçalanıyordu. Benim üzülmemem için kendini kontrol etmeye çalıştığının farkındaydım. O yıkılsa da dağılan bir adam değildi ama bu durum onu da hiçbir şeyin onu etkileyemeyeceği kadar derinden sarsıyordu. Elimden tuttu ve kapı hemşirenin talimatıyla açıldı.

Ve odadan içeri adım attık. Biraz ötede bebeğimin minicik bedeni bir kuvözün içinde yatıyordu. Etrafı borularla çevriliydi. Yaklaştım. Bacaklarımın titremesini ise durduramıyordum. Lucca ondan güç olabilmem için sımsıkı elimden kavramıştı.

Güzeldi; pembe, mucize gibi güzel bir bebekti. Onu görür görmez sevdim. Ve birden hıçkırarak şiddetle ağlamaya başladım. Daha önce hiç böyle bir sevgi hissettiğimi hatırlamıyordum. Güçlüydü ve oldukça farklıydı. Anne sevgisi dedikleri bu olsa gerekti.

Lucca kolunu omzuma doladı ve kulağıma eğilip, "Beatrice orada iyi, bana güven," dedi. Ona güveniyordum.

Onun kuvözde olması ve yaşama tutunuyor olması içimde ezici bir hisse sebep oluyordu ama asıl üzüldüğüm onu doğduğunda hep kollarımın arasına alıp koklayacak olduğumu hayal etmişken şimdi ona incecik bir camın ardından bakmak zorunda kalıyor olmamdı.

Hiç böyle hayal etmemiştim. Bir yandan da ağlamamın sebebi çok mutlu olmamdı.

"Seni seviyorum," diye fısıldadım onunla aynı seviyeye eğilerek. Onun minicik burnuna, kapalı gözlerine öyle dikkatle bakıyordum ki biraz daha odaklansam sanki ona düşüncelerimle dokunabilirdim.

Gözlerim karşımda duran mini minnacık bedenin savunmasızlığından, hayata tutunma mücadelesi karşısında utanca dönüştü. Ağrılarım vardı ama geçeceklerdi. Onun için güçlü olmalıydım. Elimden gelenin en iyisini yapmalıydım.

Çok güzeldi. Hem de öyle güzeldi ki. Aniden pırıl pırıl parlayan kahverengi gözlerini öylesine çok açtı ki sanki bizim geldiğimizi hissetmişti. Anne ve babasını iyice görebilmek için yapılmış bir hareketti. Ve o gözler Lucca'nın gözleriydi.

O anda gözyaşlarımı engellemem mümkün değildi. Elimin tersiyle ardı arkası gelmeyen yaşları silmeye çabaladım ama sonra pes ettim. Gözyaşlarım duracak gibi değildi. Bu akıttıklarım mutluluk gözyaşlarıydı.

Küçücük olmasına rağmen uzun, uçları dalgalı açık kahverengi renkte saçları vardı. Benim saç rengime yakındı. İçimde onun bana ait olduğunun bilinciyle tuhaf ama çok hoş bir hissin filizlendiğini hissettim. O bana aitti, bizimdi. Öylesine mutluydum ki kaybettiğim, onun doğumunu göremediğim zamanın ezici duygusu aklımdan uçup gitmişti. Düşünebildiğim tek şey çok şanslı olduğumdu.

Lucca tam dibimde duruyordu ve bebeğimizi daha iyi görebilmek için o da benimle birlikte kuvöze doğru eğildi. Yumuşacık bir tonla, "İşte annen," dedi.

Beatrice kocaman açtığı ceylan gibi gözleriyle bize bakmaya devam ediyordu. Bizi göremese de bizi hissediyordu. Anne babasıyla bir an evvel tanışmak için can atıyordu sanki.

"Merhaba bebeğim," diye fısıldadım. Kuvözün yanlarında bulunan açıklıktan içeri ellerimi sokmak için uzandım. Ona şimdilik istediğim gibi dokunamayacaktım ama onu hissetmeye ihtiyacım vardı. Ona doğru uzanıp parmağımla yanağını okşarken elim titriyordu. Yüzüne yavaş yavaş yayılan bir gülümsemeyle ben de gülmeye başladım. Bunun sadece bir seğirme olduğunu biliyordum ama yine de bu beni inanılmaz mutlu etmeye yetti. O benim için sadece bir gülücüktü. Sağ yanağında bir gamze belirdi. O an Lucca'nın bir versiyonuna baktığımı biliyordum. Babasının kızı olacaktı.

Aylar önce kalbimin ve zihnimin paramparça olduğuna ikna olmuştum. Binlerce kırık parçadan ibarettim. Sevdiğim adamı sonsuza dek kaybettiğimi sanıyor, karnımdaki bebeğe annelik yapabileceğime dahi inanmıyordum. Dağılmış, hayattan vazgeçmiştim.  Ama hayat benim için bambaşka planlar yapmıştı. Asla onarılamayacağımı düşünürken bir gün en sevdiğime kavuşmuş, yeni bir hayata başlangıç yapmıştım. Ama bu küçük kız beni farklılaştırmıştı. Lucca'yla bizi birbirimize bağlayan güçlü görünmez bir ipti o.

Lucca'ya sokulup yüzümü göğsüne yasladım. Ama hemen ardından sanki hâlâ orada olup olmadığımı kontrol edercesine bebeğime döndüm. Gözlerini kapatıp, uykuya dalmıştı. Gülümsedim ve gözyaşlarımı bastırmak için gözlerimi kırpıştırdım.

"Çok güzel, değil mi," diye sordum sevdiğim adama aşkla bakarak.

Lucca yüzünde kocaman bir gülümsemeyle, "Sana benzediğini daha kaç kez söylemem gerekiyor," diyerek bana takıldı.

LUCCA 2Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt