Bölüm 4

157 19 2
                                    


"Sadece bizim için," derken Lucca bana elini tutmam için uzatmıştı. Oturduğu yerde bana biraz daha yaklaştı ama şu anda onun yakınlığını istemiyordum. Elimde değildi. Bu anlattıklarını daha doğrusu benden bir şeyler saklamasını kabullenemiyordum.

Elanor'un gizli bir amacı vardı ve belki de Lucca'yı geri istiyordu; tam olarak emin olamıyordum. Hiçbir zaman da emin olamazdım; onun gibi bir adamı elde etmek istemesini, ondan vazgeçmemesini bir kadın olarak, aslında ona aşık bir kadın olarak anlayabilirdim. Ama onu anlıyor olmak, onun benim düşmanım olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.

Muhtemelen ben kör bir aşıktım ve etrafımda olan biten hakkında yeterince bilgilendirilmediğim için kör kalmaya devam edeceğimi kabul etmek zorundaydım. Ama ona ne yaparsa yapsın güveniyordum da...

Körlüğün birinci kuralı, yanında sana yol gösteren insana güvenmezsen, düşeceğindi. Güvenirsen de ya düşecektin ya da yola devam edecektin. Demir paranın iki tarafıyla oynanan bir kumar gibi, ben de ta en başından tarafımı ona güvenmekten yana seçmiştim.

Yakınlığını yok sayarak, "Bana her şeyi anlatmıyorsun ve bu da beni incitiyor," dedim kırgın sesimle. Artık çok yakınımdaydı ve eliyle belimi fazla sıkmadan sarmış, yüzüme yara almış biri gibi bakıyordu.

"Bunu sırf seni korumak için yaptığımı hala anlayamıyor musun," diye sordu.

Huzur, sevgi bu adamın varlığındaydı ama yaşadıklarımız kaya gibi ağırdı. Tam her şey bizim için normale döndü derken tekrar geri dönmekten bahsediyordu ve ben nedense güçlü bir hisle bunun iyi olacağına inanmıyordum.

"O kadar kanıt ne olacak peki? Dedektif Smith bana sorgum esnasında bıçağının ellerinde olduğunu ve yatak odamızdaki kan izlerini bulduklarından bahsetmişti. Ve konuşan bir adamının olduğundan. Onları nasıl görmezden gelip, tekrar eski hayatımıza dönebiliriz ki? Hem sen artık ölüsün; geri eve dönüp aslında yaşıyordum mu diyeceksin? Bir kaçak olarak, onları kandırdığın için ceza almayacak mısın," diye sordum aklımdakileri tek tek ortaya dökerek.

"Bıçak ellerindeydi, evet ama Elanor bıçağı değiştirmeyi başardı. Zaten onu o muhbir sayesinde elde etmişlerdi. Avukatlar tekrar incelenmesini isteyecekler. Üzerinde bulacakları kan izleri de yatak odası da aynı şekilde hiçbir şeyi kanıtlamalarına yetmeyecek. O muhbir verdiği ifadeyi de çoktan değiştirdi," dedi.

Bütün anlattıklarını mantığımın etrafında bir yere oturtmak istiyordum ama bu kadar kolay olmamalıydı. Olsaydı neden bunca zamandır saklanıyordu ki?

"Anlayamıyorum, tüm bu olanlar bu kadar şey için miydi? Bunca acı, çektiğimiz özlem."

"Bunca zaman saklanmamın sebebi, bu kadar şeyin bir anda olamamasıydı. Beni hapse attıklarında, tüm bunlarla uğraşmaktansa; beni ölü göstermeyi daha uygun bulmuşlar. Bence de en mantıklı olanı yapmışlar. Ben de kardeşim ya da babam için aynı şekilde karar verirdim," deyiverdi.

Gözlerimi sımsıkı yumup, hayatımın kısa bir süre sonra yeniden değişip değişmeyeceğini düşündüm.

"Korkuyorum," dedim kollarımı karnımda bebeğimi bunca olandan korumak istercesine sararak. Geleceğimiz bize yaklaşacağına sanki uzaklaşıyordu.

"Biliyorum, aşkım ama ben hep yanındayım ve seni koruyacağım," derken kollarını bana sıkıca doladı.

"Elanor'a güvenmenin doğru olduğunu düşünüyor musun peki? Bu işte onunla plan yapmandan, ona güvenmenden yana hiç mutlu değilim. Hala seni elde etmeye çabalayacaktır."

"Bunun bir önemi yok!"

"Önemi olmadığını nasıl söylersin," derken vücudumu onun sıcak vücudundan zorlanarak da olsa geri çektim.

"Onunla yalnız kaldığını bilmek yeteri kadar kötüyken bir de bunun önemli olmadığını söylemen bana saygısızlık. Eğer ben bana aşık bir adamla senin yaptığın gibi gizli gizli buluşsam ne yapardın," diye sordum.

Onun en zayıf noktasına işaret parmağımı bastırmışım gibi yüzü acıyla ve öfkeyle kasıldı.

"O adamı öldürürdüm," dedi hiç tereddüt etmeden.

"Benim bunu yapamayacak olmam senin gibi hissetmemi engellemiyor işte," dedim zafer kazanmışçasına acı acı gülümseyerek. Ona bakış açısı kazandırmış olmaktan son derece memnun bir şekilde oturduğum koltukta geriye doru yaslandım.

Bakışları bana kayarken, "Benden ne yapmamı bekliyorsun," diye soludu bıkkınca.

"Onunla buluşmalarına ben de geleceğim," dedim tereddüt dahi etmeden. Mademki o kadına mecburduk, ben de onlarla birlikte olacak ve varlığımı o kadının gözüne her defasında sokacaktım.

Lucca'nın gözleri önce belirgin göbeğime oradan da yüzüme kaydı. Elinin tekiyle, içinde bebeğimizin büyüdü genişliğe koyarak, nazikçe okşadı.

"Bu çok tehlikeli ve riskli."

"Başka türlü o kadınla görüşmeni istemiyorum. Ölene dek burada kalacak olsam da o kadınla bir daha yalnız başına görüşmeni kabul etmiyorum," dedim kararlılıkla. Yüzüme bakarken, bakışları düşündükleriyle bir anda karardı. Bir şeylerin muhakemesi yaptığı çok belliydi.

"Beni hep çok zorluyorsun," dedi yarı kızgın yarı yenilmiş bir ifadeyle.

"Seni seviyorum ama başka bir kadınla hele ki onunla bensiz vakit geçirmeni kabul etmiyorum."

Uzunca bir süre konuşmadan öylece durmasını izledim. En sonunda da "Kararın ne," diye sordum.

Teklifimi değerlendiriyormuş gibi yüzüme bakıyordu.

"Bunu ayarlamam lazım. Haftaya pazara kadar bir daha görüşmeyeceğiz. Ama söz vermiyorum; seni ve bebeğimizi korumak için her şeyimi feda ederim ama sona bu kadar yaklaşmışken o kadının geri çekilmesini de istemiyorum. Bebek doğmadan, New York'ta olmak istiyorum."

Söylediği güzeldi. Bana olmayacak hayaller kurduruyordu ama kendimi burada bir hayat sürdürmeye hazırlamışken; bu yeni bilgiyi hazmetmek kolay değildi.

O kadını da hayatımın hiçbir anında, kocamın yanında görmek istemiyordum.

LUCCA 2Where stories live. Discover now