"Ahh," dedi sancılı bir ifadeyle Aker. Elini yarasına baskı yapan Lodos'un eline doğru götürdü. "Baba, baba-"

"Söyle, söyle! Konuş benimle, sakın uyuma tamam mı?" dedi babam. Annem Aker'in üzerine eğilmişti. Aker'in terlemiş saçlarını geriye doğru sıvazlayıp, yüzünü açtı. Eğilip, Aker'in alnını öpüp, hemen geri çekilirken kendi ağlasa ve gözyaşları yanaklarından aşağıya damlasa bile, "İyisin anneciğim hiçbir sıkıntın yok!" demişti.

"İyiyim," dedi Aker de. Kendinde miydi şokta mı emin olamıyordum. Gözleri üçümüzün de gözlerinde gezindi. "Kahramanlık yaptım ben!"

Zorlukla gülmeye çalıştığını gördüm. Her zamanki Aker gibi davranmaya çalıştı. Uzandım, elini tuttum. Ama parmak uçlarım buz kesmediyse, Aker'in eli bu sıcakta, hızlıca soğumaya başlamıştı.

Babam onu kucağına daha güçlü çekti. "Nerede bu ambulans?" diye bahçeyi inletirken, sanki her zaman Aker'in ağırlığından dem vuran o değilmiş gibi, kaldırıp hastaneye götürecekmiş gibi bir çaresizlikle dolduğunu hissetmiştim.

"İyileş!" dedim sadece. Neler neler demek isterdim, ona hep bir şeyler derdim ama bu sefer sadece bu döküldü ağzımdan. Aker beni onaylamak ister gibi gözlerini kapadı. Sonra yeniden açmadı. Annemin ona seslenmeleri arttı. Babam onu daha sıkı kucakladı. Yanaklarını tutup sarstı ama faydası olmadı.

Hepimizi endişenin kollarına atarken, ambulansın sirenleri durmuş, görevliler hemen sedyeyle yanımıza koşmuştu.

Uğur'un beni koltuk altlarımdan tutup çekiştirdiğini hissettim. Aker'in elini hiç bırakmak istemiyordum. Anne ve babam da öyle ama zorluk çıkarmadık.

Yapışkan kan elimizde, kolumuzda, kıyafetlerimizdeydi.

Oksijen maskesi bağlayıp, Aker'i dikkatli bir şekilde sedyeye aktarırlarken, anne ve babam da ayaklanmıştı.

Her şey kısacık dakikalar içinde gerçekleşti. İkisi de ambulansa binmekte diretirken ben ortada kalmış gibiydim. Birileri sürekli bir şeyler diyordu ve Nilgün ablanın ağlayıp sızlamasını çok net duyuyordum. Ambulansın kapıları kapandı. Bir adım geriledim ona alan tanımak için ve birine çarptım. Omzumun üzerinden bakıp da gördüğüm kişi, Ömür'dü.

"Ömür?" dedim. Ayazda kalmış çıplak bir beden gibi baştan ayağa tir tir titriyordu. O kadar çok kişinin sesini duymuştum ama o hiç konuşmamıştı. Ne iyi ne kötü, ağlamıyordu bile.

"Gidelim," dedi Uğur. Ömür'le ikimizin de ellerinden tutmuş, bir arabaya sokmuştu bizi. Korumalardan biri kullanırken kendi öne geçti. Bir şey diyemedim, ne desem bilemedim. Sadece Ömür'ü göğsüme çektim. Direnmedi. Ama titremesi de bir türlü kesilmedi.

 🖤

Hastaneye nasıl ulaştık bilmiyordum. Birileri koluma girip beni sağa sola çekmese ben olduğum yerde kalakalırdım. Ama başta Uğur elimi hiç bırakmamış, apar topar ameliyata alınan Aker'in ardından, beni de anne ve babamın yanına ameliyathane katına götürmüştü.

Evde kim varsa hepsinin aynı telaşla hastaneye de tek tek geldiğini gördüm sonra. Sadece bir çocuk için travma bile olabileceğinden Çiçek ve ailesi yoktu.

Sessiz bir biçimde bir koltukta oturuyordum. Babam yeni içeri giren kardeşim için endişeden olduğu yerde dört dönüyordu. Anneminse yüzünden kan çekilmişti. Bembeyaz teni, yardımsever bir hemşireyi bile tedirgin etmiş gibi onun tansiyonunu ölçmüştü.

Nihayet kocaman bir koridoru sağlı sollu kapladık. Neler olduğu hakkında net bir fikrim yoktu.

Özkaralar kendi aralarında bir şeyleri konuşuyorlardı ama bize emin olmadıkları bilgiyi verecekleri zamanda değildik.

MAFYA BEY -TEXTING +18Where stories live. Discover now