bölüm 4 : benim adenim

Start from the beginning
                                    

"Ah senin şu Kore aşkın," Bayan Park isyanla konuşup önündeki bifteği dilimlerken devam etti. "Biliyor musun Jungkook, Roseanne Kore'de doğabilsin diye ben sekiz buçuk aylık hamileyken 14 saatlik bir uçak yolculuğu yapmak zorunda kaldım, tamamen onun isteğiyle." Çatalıyla eşini işaret ettiğinde gülmeden edemedim. "Verdiğim en doğru karar buydu." diyerek kendinden emince konuştu Bay Park.

Tüm bu konuşmalar dönerken söylediklerimizden hiçbir şey anlamamış olan sevgilim iki yanağı yemek dolmuşken öylece durup kaşlarını çatmış bir şekilde bizi izliyordu. "Az önce biri Roseanne mi dedi?" diyerek tatlı tatlı konuştuğunda derin bir nefes verip bakışlarımı kaçırdım ondan, zira bu görüntüsü onu parçalamak istememe sebep olmuştu.

"Hayır kızım, Jungkook'un işi hakkında konuşuyorduk." Yanıtlayan Bay Park olmuşken açılmış bu yeni konu beni sıkıntıya sokabilirdi. "Ee Jungkook, yalnızca aşçılık ile nasıl böyle büyük bir servete sahip olabildin?"

Beklediğimin aksine çok sorgulayıcı bir şekilde konuşmasının üstüne Roseanne de bu söylediğini yanlış bulmuş olacak ki bir iki kez öksürmüştü.

"Zengin bir ailede büyüdüm Efendim, üstelik tek bir restoran işletsem bile işler genelde çok iyi oluyor, hem ayrıca bir servete sahip olduğumu düşünmüyorum." Şarabımdan bir yudum alıp devam ettim konuşmaya.

"Dışarıda gördüğünüz arabaların veya bu evin benim için bir anlamı yok, eğer servetimden bahsetmemi isterseniz yalnızca kızınız Roseanne'i örnek verebilirim."

Yanlış anlaşılma ihtimalim olduğu için hemen devam ettim. "Ayrıca elbette biliyorum ki kızınız bana ait değil, kendisi başlıbaşına bir birey, ben yalnızca beraber geçirdiğimiz zamanları servetimden görüyorum." Göz boyama konusunda benden daha iyisi bulunamazdı kesinlikle ve bu sözlerimin altında yatan yalanları asla bilemeyeceklerdi.

Solumda oturan bu güzel beden ve ruhu tamamen bana aitti söylediğimin aksine. Basit hoşgörü kalıplarıyla kimse kimsenin malı olamaz algısının dışında bir durumdu bu, biz Roseanne ile çoktan bir olmuştuk ve nasıl ben ona aitsem, o da bana aitti.

"Anladım." diyerek onaylayan Bay Park yemeğine döndüğünde iş konusunu hızlıca kapatabilmiş olduğum için kendimle gurur duydum. Biricik sevgilim ise onun hakkında söylediklerimden hoşlanmış olacak ki tatlı bir tebessümle bakıyordu bana.

Sesini çıkarmadan ağzını oynatarak 'Seni seviyorum.' dediğini anladığımda aynı şekilde karşılık verip 'Ben de.' diyerek önüme döndüm hemen.

Bunun üzerine Bay Park'ın tekrardan "Anlatın bakalım nasıl tanıştınız?" diyerek lafa girmesi derin bir soluk vermeme sebep olmuştu.

Dakikalar dakikaları kovalarken Bay Park'ın sorduğu detaylı soruları cevapladık tek tek, sekizde oturduğumuz masadan dokuzu çeyrek geçe kalkmamıza sebep olacak kadar uzun uzun konuşmuştuk.

Sorular ardalanırken bazen Bayan Park ile İtalyanca sohbet etmiş, çoğunlukla Bay Park'ı yanıtlamış ve elimden geleni az bir şekilde Roseanne'in açıktaki bacaklarını okşayıp onunla yalnız kalmayı düşlemiştim.

Saatler tam olarak 10.00'u gösterdiğinde kahvelerimizi bitirmiştik ve Bayan Park beklediğim hamleyi yapıp kalkmaları gerektiğini söylemişti nihayet.

"Daha erken ama, henüz ikinci tatlıyı servis etmedik." Söylediğimin aksine ikinci bir tatlı yoktu ve elbette artık gitmelerini istiyordum. "Emin ol o kadar yedik ki asla doymayan ben bile doyacak gibi oldum evlat, ellerine sağlık." Bay Park'a kendimi sevdirmeyi başarabilmiş gibiydim, başta soğuk davransa da ısınması kolay olmuştu.

10's Sinners || rosékookWhere stories live. Discover now